tag:blogger.com,1999:blog-49638440253050902652024-03-14T09:17:50.321+03:00Gündelik Lakırdılarselenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.comBlogger207125tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-46247516454605834552024-02-06T12:54:00.021+03:002024-02-06T17:30:08.209+03:00Hafta #5: American Nightmare + Triangle of Sadness<p style="text-align: justify;">Hani insan bir şeyler izlemeye hiç zamanı olmadığında sürüyle film-diziye iç geçirip ilk boş vaktinde izleyeceği işlerin hayalini kurar, sonra o yoğun dönemden çıkıp boş zamana kavuştuğunda nereden başlayacağını bilemez? İşte bana tam olarak bu tarif ettiğim şey oldu. Hazırlanacak ders ve notlanacak sınavlar tükenince, izleme listesine eklediğim film ve dizilerle bir süre karşılıklı bakıştık. En sonunda polisiye/gizem sularına geri dönmek adına <b>Netflix</b>'in <b>American Nightmare </b>belgeselinde karar kıldım.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdmovT4sdocc7OBYJAJDcZQFYu4f6J8_nkvbwAU_fVNWxXsvX9lJLv0KZUuM3-J8JD37nxrHrhElp3Rd4jZaiz78o4ggX6Few0ums0NnYzhPiSVEtk766rD4kzfV3yO9Lh9l1P5spFgqIGH4YIkKpJM-NBX_wBspO1OAV0k5PKpeu0whdG_eDWqLJ8C11H/s1000/American_Nightmare_Netflix_Documentary_Review.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="563" data-original-width="1000" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdmovT4sdocc7OBYJAJDcZQFYu4f6J8_nkvbwAU_fVNWxXsvX9lJLv0KZUuM3-J8JD37nxrHrhElp3Rd4jZaiz78o4ggX6Few0ums0NnYzhPiSVEtk766rD4kzfV3yO9Lh9l1P5spFgqIGH4YIkKpJM-NBX_wBspO1OAV0k5PKpeu0whdG_eDWqLJ8C11H/w640-h360/American_Nightmare_Netflix_Documentary_Review.jpg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;">Gerçek suç belgeseli <b>American Nightmare</b>, 2015 senesinde Vallejo, Kaliforniya'da yaşanmış bir ev baskınını odağına alıyor. Baskın, genç çift Denise Huskins ve Aaron Quinn'in, olaysız, sakin, orta sınıf bir mahalledeki evlerinde, bir gece yarısı ansızın uykularından uyandırılmalarıyla başlıyor. Saldırgan, Aaron'ı etkisiz hale getirdikten sonra Denise'i kaçırıp gidiyor. Olay, polise intikal ettikten kısa süre sonra basın da yoğun ilgi göstermeye başlıyor. Hem polisin hem de basının baş şüphelisi Aaron. Fakat Denise, baskından birkaç gün sonra ailesinin evine dönünce şüphe Aaron'dan hızlıca Denise'e kayıyor. Olaydan bir sene önce gösterime girmiş <b>Gone Girl</b>, polisin odağını baskın ve muhtemel şüphelilerden Aaron ve Denise yoğunlaştırmasına sebep oluyor. Gerçekten bir saldırgan var mıydı? Denise bu olayı Aaron'dan intikam almak için mi planladı? Yoksa Aaron ve Denise kamu kaynaklarını israf eden suç ortakları mı? Üç bölümlük belgeselde ilk bölüm Aaron'ın, ikinci bölüm Denise'in anlatılarına odaklanırken, üçüncü bölüm baskına ve olayın çözümüne yer ayırıyor. American Nightmare, kesinlikle bir "kim yaptı" anlatısı değil. Kurgu, benim gibi hikayeyi bilmeyen izleyicileri ilk iki bölümde anlatılanlara şüpheyle yaklaşmaya itiyor. Fakat filmde asıl yerel polisin ve FBI'ın cinsel suçlar hakkında yapılan şikayetleri ve başvuruları ciddiye almaması, bunların doğru dürüst kaydını tutmaması hatta suç kovuşturması sırasında popüler bir filmden yola çıkarak delil yerine ezber ve ön kabullerle hareket etmesi vurgulanıyor. Olaya bakan erkek polislerin dosyayı kapama çabalarına karşılık yaşananları aydınlığa kavuşturan, bu mesleği en çok cinsel saldırganları yakalamak için seçen kadın dedektif oluyor. Belgesel, suç/polisiye türünü özellikle <b>true crime</b> izlemeyi sevenlerin ilgisini çekebilir. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjx332vXynjlUndtlUB1cd8PKS6roQOg2SzvD83BxsifXra5LkhaGXV8XJ421uoA8Nmsy2UsL1PUJ4nVu4-ogSNZ-Q1Wl6kk9D3WYZw53emZDumVs7FBGY6xL-wN6jwOa0YUu-MP6qEYv5t-CO7gF4fpxNkiBq25pRqaKuR0OkOt4lKzzr8-GOzcmtLZeKg/s1440/p22114804_v_h9_ac.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1440" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjx332vXynjlUndtlUB1cd8PKS6roQOg2SzvD83BxsifXra5LkhaGXV8XJ421uoA8Nmsy2UsL1PUJ4nVu4-ogSNZ-Q1Wl6kk9D3WYZw53emZDumVs7FBGY6xL-wN6jwOa0YUu-MP6qEYv5t-CO7gF4fpxNkiBq25pRqaKuR0OkOt4lKzzr8-GOzcmtLZeKg/w640-h480/p22114804_v_h9_ac.jpg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;">Öğrencilerle her ay çevrimiçi toplanıp onların seçtiği bir film üzerine konuşuyoruz. Şubat ayı için 2022 yapımı Triangle of Sadness'i izledik. Cannes'dan Altın Palmiye ile ayrılan bu filmi daha önce izlememiştim. 2.5 saat uzunluğuda üç bölümden oluşan film için kısaca yönetmen Ruben Östlund'un toplumsal tabakalaşma eleştirisi diyebiliriz. Bir yandan dünün zengini (old money) ile bugünün zenginini (influencer) yan yana getirmiş diğer yandan lüks tüketim içindeki tüm bu insanlarla hizmet sınıfının tezatlığını ele almış. Hizmet sınıfının da kendi içinde sahip olduğu hiyerarşik yapıyı gözeterek elbette. Filmin başında genç model/influencer çiftimiz Yaya ve Carl'ın ilişkilerinin dinamiğine tanık oluyoruz. Toplumsal eşitsizlikleri aşmak için ileri sürülen (yeni) normların aslında içselleştirilmediğini, dolayısıyla eşitliğe dair tüm sözlerin slogandan öteye gidemediğini anlatan birinci bölümün ardından, Yaya ve Carl dışındaki tüm yolcuların zenginlerden oluştuğu yat seyahatine geçiyoruz. Filmin toplumsal eleştiri kısmı burada başlıyor. Son bölüm, toplumsal roller değişseydi ve kontrolsüz iktidar bir kadının eline geçseydi ne olurdu sorusunu yanıtlayarak seyirciyi uğurluyor. Film hakkında genel düşüncelerime gelecek olursak --çünkü öğrenmezseniz uykularınız kaçacak biliyorum-- (Avrupalı) zengin sınıfa getirdiği eleştiriler artık herkesin malumu değil mi? 21. yüzyılda bu tarz sosyal tabakalaşma anlatıları biraz kolaya kaçmak gibi geliyor. Biz bu dersi bu şekliyle zaten defalarca işlemedik mi Ruben hocam? diye sormak istiyorum. Önceden söylenenlerin üzerine sizin <b>yeni</b> sözünüz nedir? Sosyal tabakalaşmayı Marxist bakış açısıyla eleştiriyorsunuz (tamam), belki ilk aşamada bu tür analizlerin rolü önemli, ama bugün bu ilişkiler çatışmacı lensle (üretim araçlarını ellerinde tutanlar ve diğerleri) indirgenilen yerden açıklanamayacak kadar katmanlı ve karmaşık. Bu kavramları tüketerek "kolay yoldan" para kazanan sadece influencer sınıfı mı? Özetle, toplumsal tabakalaşma eleştirilerinin daha kompleks analizleri hak ettiğini düşünüyorum. Öte yandan, film, şımarık, ücretini ödediği hizmeti vereni de satın aldığını zanneden, her istediğine istediği anda sahip olmayı bekleyen zenginlerin nasıl "cezalandırıldığını" görmek isteyeceklerin ilgisini çekebilir. </p><p style="text-align: justify;"><b>Bunların dışında</b>:</p><p style="text-align: justify;">* Dr. Slum izlemeye devam. Bu hafta direksiyonu gizemden romansa kırdılar. Bu benim için endişe verici bir durum. Müessesemiz gelişmeleri takibe devam edecek.</p><p style="text-align: justify;">* Netflix'in Ocak ayında programına aldığı sci-fi filmi <b>The Kitchen</b>'a<b> </b>başladım. Öğrencilere güncel teorilerle analiz edecekleri distopik film(ler) arayışındayım. Fakat 40. dakika itibari ile filmle vedalaştık. Asla böyle şeyler yapan biri değildim ama Netflix'e gelen yapımlar konusunda acımasızlaştım. Üçüncü bölümde dizi iptal eden televizyon kanalları gibi davranıyorum. </p><p style="text-align: justify;">* Son olarak bir de ara ara - hemşireme söz verdiğim için- <b>Kübra</b> izliyorum. Şeref ve namusum üzerine yemin etmişim gibi davrandığım için izlemeye devam ediyorum yoksa çoktan bırakmıştım. </p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-26285083092715300802024-02-02T11:45:00.012+03:002024-02-02T12:41:40.134+03:00Hafta #3-4: Frankelda's Book of Spooks + Mr. Monk<div style="text-align: justify;">Aslında bu yazıyı geçtiğimiz Pazartesi akşamı yayınlamayı hedeflemiştim ama iki haftadır yazı yazacak vakit bulamadım. Bu da yetmezmiş gibi dizi/film izleyecek vaktim de pek olmadı. Dolayısıyla son iki haftada izlediklerimi birleştiren bir yazıyla karşına çıkıyorum sevgili okur. Umarım yokluğumda dünyan dönmeye devam etmiştir.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhs1mqfFCNlcUJHXlcrnH4F2_XNsKYnY5apDVSuyEw2tdQcIJ_zfXcYWfdRSEaj7crn53HTYbzNFnuj4w90kzMiYb3qD1O9ICqaq8jSm9QJLSO59Uq1S8Y0shBjYWJ76dpwXyczQK3pte8vWCY7u-T5aUAyG3oyNoPxt-xLB2OWf2QSycAW4oSx1HD3jEmF/s2934/frankelda2.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1766" data-original-width="2934" height="386" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhs1mqfFCNlcUJHXlcrnH4F2_XNsKYnY5apDVSuyEw2tdQcIJ_zfXcYWfdRSEaj7crn53HTYbzNFnuj4w90kzMiYb3qD1O9ICqaq8jSm9QJLSO59Uq1S8Y0shBjYWJ76dpwXyczQK3pte8vWCY7u-T5aUAyG3oyNoPxt-xLB2OWf2QSycAW4oSx1HD3jEmF/w640-h386/frankelda2.png" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRej9n9sVbGJV_mLa9ehB4HUEhsiWGFDYSw1utEAzJVil6cj08ibl2ZeOn8BVdue_nnzu04vCs5OIwgvFYeXSRHAdB74GoIeYO_KMgQ1j53jCSSgxqMXSjpsn6KhCZv7gC0HEdF7t1rUooqcGdHKudXcj_-ZZ7CC4Hzc2srzD_RPuDTuWaVlnfl9pgylHh/s2940/frankelda3.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1844" data-original-width="2940" height="402" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRej9n9sVbGJV_mLa9ehB4HUEhsiWGFDYSw1utEAzJVil6cj08ibl2ZeOn8BVdue_nnzu04vCs5OIwgvFYeXSRHAdB74GoIeYO_KMgQ1j53jCSSgxqMXSjpsn6KhCZv7gC0HEdF7t1rUooqcGdHKudXcj_-ZZ7CC4Hzc2srzD_RPuDTuWaVlnfl9pgylHh/w640-h402/frankelda3.png" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Geçen hafta bayılarak izlediğim ve muhtemelen tüm sene övmelere doyamayacağım <b>Frankelda's Book of Spooks'</b>la başlıyorum sözlerime. HBO Max'in Meksika'dan renklerine kattığı, stop-motion tekniğiyle çekilmiş bu mini animasyon dizi (sadece beş bölümden oluşuyor) radarıma tesadüfen girdi. Ekim 2021'de Latin Amerika ülkelerinde gösterime girdikten tam iki sene sonra Kuzey Amerika sahnesine çıkan (bundan sonra kısaca) <b>Frankelda</b>, düşük doz hayaletli-canavarlı hikayeler dinlemeyi sevenlerin beğeneceği bir iş. Dizinin kahramanı Frankelda bir hayalet-yazar (ghostwriter). Her bölüm, Procustes ismindeki canavarı uykusundan uyandırma riskini göze alıp, Herneval adındaki büyülü defterinden seçtiği bir hikayeyi anlatıyor. Herneval de çenebaz bir şey. Canavardan deli gibi korkuyor ama bir yandan da onu uyutmayı başaran sihirli bir güce sahip. Bu arada Frankelda'ya da sürekli laf yetiştiriyor. Ama aralarındaki sözlü itişmeleri hep Frankelda kazanıyor ve Herneval'in tüm uyarılarına rağmen hikayesini anlatmaya başlıyor. Hikayelerin merkezinde kendine güvenmeyen, başkalarının yerine geçmek isteyen, alay edildiği için tutkuyla yaptığı hobisini bırakan, diğer bir deyişle toplumsal baskılara karşı koyamayarak "kendi olmaktan vazgeçen" çocuklar var. Frankelda hiçbir hikayede bizi mutlu sonla uğurlamıyor. Son bölümdeyse, korku hikayeleri yazarı Francisca İmelda'nın nasıl Frankelda'ya dönüştüğünü dinliyoruz. Böylece, Frankelda'nın anlatmayı seçtiği beş hikaye ile kendi yaşamı arasındaki bağı da öğreniyoruz. Bölümlerin son birkaç dakikası kamera arkası görüntülerine ayrılmış. Karakterlerin itina ile boyanan heykellerini, yönetmenin çekilecek plan için heykelin kolunu bacağını oynatarak ona hayat verişini, hikayenin geçtiği maketlerin yapımını vs. görüyorsunuz. Halloween'e saklamayı mı tercih edersiniz yoksa saklamadan mı izlersiniz bilmiyorum ama <b>Frankelda</b>'yı 2024 listenize eklemenizi tavsiye ediyorum. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq1Zmh0M9Iss35SM7V0g6xccnxrUi1V4kLkXNBMEsEojJpabKoyz3A8__WSd2rLl870g11iuRsVI6ztAqmXb_ROJMpGDxUTterFvNLLJOZYcKyUua5MfLSsO-Y1X8Sgi9mIouVMjecm_Ly-JhdIamzPvzpB71YDHzVZ0hOFGJfvC_LGdzc6WVDcSUBX1g7/s1280/monkslastcase.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq1Zmh0M9Iss35SM7V0g6xccnxrUi1V4kLkXNBMEsEojJpabKoyz3A8__WSd2rLl870g11iuRsVI6ztAqmXb_ROJMpGDxUTterFvNLLJOZYcKyUua5MfLSsO-Y1X8Sgi9mIouVMjecm_Ly-JhdIamzPvzpB71YDHzVZ0hOFGJfvC_LGdzc6WVDcSUBX1g7/w640-h360/monkslastcase.jpeg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;">Bir diğer izlediğim yapımsa <b>Mr. Monk's Last Case</b> oldu. Monk serisine bir veda filmi çektiklerinden haberim yoktu. Ama görünce eski bir dostuma kavuşmuş gibi sevindim. Ne de olsa az mesai yapmadık kendisiyle. Hatta diziden aldığım gazla kütüphanede bulduğum bir-iki kitabını okumuştum. Tüm ekibi bir araya topladıklarını görmek sevindiriciydi. Herkes elbette oldukça yaşlanmış. Hikaye'de Randy ve Natalie eyalet dışına taşınmış, Stottlemeyer ise emekli olmuş. Monk'un hayatında sadece terapisti ve Trudy'nin kızı Molly kalmış. (Trudy'nin bir kızı olduğunu unutmuşum). Film, genç ve gelecek vadeden gazeteci Griffin Briggs'le evlilik aşamasındaki Molly'nin hikayesi ile açılıyor. Randy ve Natalie düğüne katılmak için Kaliforniya'ya geliyor. Fakat Griffin, düğünden birgün önce arkadaşlarıyla gittiği bungee jumping'de yere çakılıp ölünce ekibin bir araya gelişi farklı bir amaca hizmet etmeye başlıyor: Griffin'in katilini bulmak! Mr. Monk, manevi kızı Molly'nin hatırına, tüm eski "ekip arkadaşları" yanındayken son kez sahneye çıkmayı kabul edince olaylar gelişiyor. Film, Covid pandemisi ile dünyanın Monklaştığını vurguluyor. Sürekli ellerini dezenfekte etmek, titizlenmek pandemide yaygınlaştığından beri Monk'un eskiden norm dışı bulunan bu yüzden alay konusu olan kimi özellikleri norm haline gelmiş vaziyette. Dünyanın yaşadığı bu dönüşüm belli ki film fikrinin ortaya çıkmasına yol açmış. Film izleyiciye "Bakın, pandemi sonrası hepiniz biraz Monk oldunuz" diyor. Açıkçası, bu önermeyi yerinde bulsam da tamamen katıldığımı söyleyemeyeceğim. Zira Monk, ellerini sürekli wipe'la temizlemenin çok ötesinde normatif dünyayla uyumlanamayan bir karakterdi. İzlerken Monk'un uyumsuzluğunu örneklendiren kimi özelliklerinin törpülendiği hissine kapıldım. Buna ek olarak, filmin polisiye boyutu dizi standartlarının epey altında kalmış. Cinayetin nasıl işlendiğini tahmin etmenin hiç zor olmaması üstüne katilin kim olduğunu da bilmek büyüyü bozuyordu. Film, Mr. Monk ve ekibini özleyenlerin hasret gidermesi için birebir. Fakat amacınız iyi kotarılmış polisiye izlemekse tatmin edici gelmeyeceğini söyleyebilirim. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><b>Bunların dışında</b>:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">* Netflix'de Kore yapımı <b>Mr. Slump</b> izlemeye başladım. Her hafta 2 bölüm yayınlanıyor. Şimdilik iyi gibi.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">* Netflix'e Ocak ayında gelen fakat pek reklamı yapılmayan <b>Boy Swallows Universe</b> izlemeye başladım. İkinci bölüm itibari ile izlemeyi bıraktım. Çok bilmiş çocuk karakter kotamı doldurmuş olmalıyım. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">* Amazon Prime dizilerinden <b>Hizbin Hotel</b>'in iki bölümünü izledim. Sarmadı, onunla da vedalaştık. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><i>A la semaine prochaine!</i></div>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-30207394415075456232024-01-15T23:47:00.013+03:002024-02-06T13:42:27.963+03:00Hafta #2: Smothered + Fool Me Once <p style="text-align: justify;">Ne oldu, nasıl oldu, anlamadım ama geçtiğimiz sene sonbaharın gelişiyle birlikte film/dizi izleme hevesim yandı bitti küle döndü. Sadece YouTube izlediğim ve ekranlardan uzak geçirdiğim aylardan sonra ilk ilgimi çeken yapım, <b>The Story of Park's Marriage Contract</b> oldu. Konusu geçen yaz Netflix'te izlediğim ve pek sevdiğim <b>See You In My 19th Life'</b>ı andırdığı için şans vereyim dedim, vermez olaydım. Juju adasına gittikleri ve sürüyle saçmalığın yaşandığı 7. bölüm (it took me seven effing episodes yes) yollarımızı ayırma vaktinin geldiğini anladım. Müessesimiz oldu bittiye getirilen senaryolara tepkili, sevgili okur. </p><p style="text-align: justify;">Bir umut yükseldiğim Kore semalarından yere çakılınca İngiltere yapımı <b>Smothered</b>'ı gözüme kestirdim. Günümüz Londra'sında geçen bir romantik komedi kendisi. <b>Tom ve Sammy</b> isimlerine sahip interracial bir çiftimiz var ama öyle değillermiş gibi davranıyorlar. Yani bu durumun bahsi bir kere bile geçmiyor. Birbirinden çok farklı iki karakterin aşkını anlatıyor dizi. Tom sade hayat yaşayan, işten eve evden işe giden bir adam. Sabahlar olmasın Sammy ise tam bir gece kuşu, party insanı. Bir gece -Tom'un zorla götürüldüğü- bir barda yolları kesişince hikayeleri başlıyor. Her biri 20-30 dakika arası değişen <b>altı bölüm</b> boyunca ikilinin ilişkilerinin adının konmasını, birbirlerine alışmasını, arada çıkan arızaları, birbirlerini kabullenmelerini izliyoruz. Dizi, "ilişkiler kolay olmak zorunda değil, bazıları <b>too much work</b> de olabilir" mesajıyla bitiyor. Hikayede "norm dışı" diyebileceğimiz birçok karaktere temsiliyet verilmiş fakat senaryo "renk körlüğü" stratejisi güdüyor. Diğer bir ifadeyle karakterlere temsiliyet verirken içinde bulundukları toplumsal yapının onları norm dışı görmesine yönelik hiçbir söz söylemiyor. Tüm ötekileştirilmelerin aşıldığı "ötekileşmeler-üstü harikalar diyarı" sunuyor. Öte yandan dizideki oyunculuklar iyi, senaryodaki kimi diyaloglar da esprili, bölümlerin süresi kısa. Modern dating hikayelerini sevenlerin ilgisini çekebilir. </p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnH4BhZ903wYewHD1cDB7Gd4e2c1Y56WlUfD0k2azeeeDX-eCbF15xqLlLyNszrvtiuJdiBY5-FqvbUACNd7nVwRT5OJutZMvVV0P1SSGgjPeSTFE_H9MBk4MjfsOSgElmrJA5yl8tutfEWF00LAIFQL7xlm0sEsh0O06AaKWA1zmwdsSqNGKRtxGNqg4f/s421/Smothered.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="237" data-original-width="421" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnH4BhZ903wYewHD1cDB7Gd4e2c1Y56WlUfD0k2azeeeDX-eCbF15xqLlLyNszrvtiuJdiBY5-FqvbUACNd7nVwRT5OJutZMvVV0P1SSGgjPeSTFE_H9MBk4MjfsOSgElmrJA5yl8tutfEWF00LAIFQL7xlm0sEsh0O06AaKWA1zmwdsSqNGKRtxGNqg4f/w640-h360/Smothered.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><div><div style="text-align: justify;">Haftayı Netflix'in şu aralar pek popüler olan ama büyük ihtimalle birkaç aya ("ay mı?" dediğinizi duyar gibiyim) unutacağımız yapımı <b>Fool Me Once</b>'la kapattım. New York Times çok satanlar gediklisi ve belli ki Netfix'in her başı sıkıştığında kitabını uyarladığı Amerikalı yazar Harlan Coben'ın 2016'da yayımlanmış romanından uyarlanmış. Polisiye/gizem türündeki dizide, Special Ops biriminde helikopter pilotuyken (sivilleri katlettiği için) ordudan atılan Maya, farklı zamanlarda ama peş peşe öldürülen kocası Joe ile kızkardeşinin katillerinin peşine düşüyor. Cinayetleri bir yandan Maya diğer yandan gedikli polis dedektifi Sami araştırıyor. Sami'nin de peşinde geçmişin hayaletleri var. İki farklı koldan, aile sırlarıyla günümüz yolsuzluklarının ördüğü gizem perdesini aralamaya çalışıyorlar. Öncelikle temposu kimi yerlerde düşse (ve 1.5 hıza ışınlanmış olsam da) dizi genel olarak sürükleyiciydi. Şüpheyi hikayedeki farklı karakterlerin üzerine çekmeyi bir nebze başarmışlar. Hikaye bol şaşırtmacalı ve sürprizliydi. Tabii polisiye okumaya uzun süre ara verdiğim için paslanmış da olabilirim. Bu konuda müessesimiz garanti veremiyor. Belki siz şıp diye çözer ve Coben'a pabucunu ters giydirirsiniz. Bu arada başrol karaktere ısınamadığımı, travmatik geçmişinin hikayeye örülmekten ziyade yamanmış gibi durduğunu belirtmeden geçmeyeyim. Maya'nın aksine Sami'nin hikayesi, ana anlatıya iyi bağlanmıştı. Özetle, polisiye tutkunları diziye bir şans verebilir. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglOlgamK5m_d9D4juT2MMu9jz_KM5rDA60vdoq4z6TN4NjWNrIs-IZgGTm265j775xGc_rOlYMfqeOiH3WzBAvHRjrMpzf_BH1MvFOv_aThp0AOVJGpKRrX5T3Gh_oUcfsPTGD6tl0UuvY-IIbXYELqyptEB3f4hi6AaFXwzIa2WMcKa7jR2eJEPzGz3xb/s1280/fool%20me%20once.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglOlgamK5m_d9D4juT2MMu9jz_KM5rDA60vdoq4z6TN4NjWNrIs-IZgGTm265j775xGc_rOlYMfqeOiH3WzBAvHRjrMpzf_BH1MvFOv_aThp0AOVJGpKRrX5T3Gh_oUcfsPTGD6tl0UuvY-IIbXYELqyptEB3f4hi6AaFXwzIa2WMcKa7jR2eJEPzGz3xb/w640-h360/fool%20me%20once.jpeg" width="640" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><b style="text-align: left;"><u><br /></u></b></div><div style="text-align: justify;"><b style="text-align: left;"><u>Bunların dışında:</u></b></div><p style="text-align: justify;">* BTS özlemimin depreştiği bir gün <b>Jinny's Kitchen</b>'a başladım. Birçok sahneyi sürekli geri alıp tekrar tekrar izlediğim için ilk bölümü bitiremedim. Ama kahramanlarımız Meksika'ya giriş yaptı. Heyecan dorukta! </p><p style="text-align: justify;">* BTS demişken Disney+'daki <b>Behind The Star</b> belgeselinin ilk üç bölümünü devirdim. Bitmesin diye yavaş yavaş izliyorum. Çok sevgi annecim!</p><p style="text-align: justify;">* Bu aralar dönen Epstein tartışmalarından etkilenip Netflix'in <b>Jeffrey Epstein: Filthy Rich</b> belgeseline başladım. Aslında Netflix önerdi, hadi bir bölüm bakayım, dedim. Devam eder miyim emin değilim. </p><p style="text-align: justify;"><b><u>Bitirirken:</u></b></p><p style="text-align: justify;">Önümüzdeki hafta ne izleyeceğime henüz karar vermedim ama gözüme kestirdiğim bir-iki Netflix yapımı var. Afşin Kum'un romanından uyarlanan <b>Büşra</b> geliyormuş. Belki ona başlarım. Ne diyelim, kısmet bu işler. </p></div>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-40466073607720902642023-08-08T00:19:00.006+03:002023-08-10T10:26:46.345+03:00Absürd bir Aşk Hikayesi: Crazy Love<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6bVGocEsRkdRhmz9_M800sQ4kC0439dsyHCh1liKEVDnXnVKN-XgVGORFA8beobAyWu16DyhNqu84bmDcMhXh-TwSidCOIMkRpn6v7Utr37whG2YYepNSytkoeYiPGTMMGxz-hLeF3s9pK2nwswp8rEjhVO5HbvsNr_bAN3LFKFe5ZYsOS9ofJDQbtIS1/s900/E1nEb_3f.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="632" data-original-width="900" height="451" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6bVGocEsRkdRhmz9_M800sQ4kC0439dsyHCh1liKEVDnXnVKN-XgVGORFA8beobAyWu16DyhNqu84bmDcMhXh-TwSidCOIMkRpn6v7Utr37whG2YYepNSytkoeYiPGTMMGxz-hLeF3s9pK2nwswp8rEjhVO5HbvsNr_bAN3LFKFe5ZYsOS9ofJDQbtIS1/w640-h451/E1nEb_3f.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /><b><span style="font-size: medium;">Exhibit A</span></b></td></tr></tbody></table><p style="text-align: justify;">Crazy Love (2022) ile yolum ilk ne zaman nerede kesişti hatırlamıyorum. Aslında dizi, cazip posteriyle (Exhibit A) ilgimi epey önceden çekmişti ama <b>Disney+</b> seçkisine dahil edildiğini öğrenince izlemeye karar verdim. «Bu herhangi bir diziyi izlemek için yeterli bir kriter mi?» diye sorabilirsin sevgili okur. Elbette değil lakin itiraf etmek gerekirse fena bir kriter de değil. Devasa zenginlikteki Kore külliyatına bir yerden başlamak lazım. Dizilerin Netflix, Prime ya da Disney+ gibi platformlarda olması hem erişimi hem seçim yapmayı kolaylaştırıyor. Tabii bu kenarda köşede kalmış dizileri merak etmediğim ya da izlemeyeceğim anlamına gelmez. Zira tozlu köşeleri, gölgede kalmış yerleri ve kimselerin gitmeye tenezzül etmediği yolları müessesemiz sever. </p><p>Evet, bu şahane lüzumsuz girişe rağmen sayfadan ayrılmayanlarla (o gerçek sadık okurla!) yola devam ediyorum. <b style="text-align: center;">Are We Ready</b><span style="text-align: center;">? </span>Crazy Love isminden de anlaşılacağı üzere bir aşk hikayesi anlatıyor. Üstelik klişelerden komalık edecek kadar bilindik «haters-to-lovers» metnine sahip. Dizinin senaristleri de bu gerçeğin farkında olsa gerek ki bu klasik hikayeyi gizem ve komedi dolu bir senaryonun içinde eritmeye karar vermişler. </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3YsqVhj3FfIavzVuVr8Oc6WQFEF3f7YIUaQjRfCawY8vnVsQtvFNxklqP7fnCFLYHYifmY3_5MlovPv6dC3r1iLTIu_MXd6xh6yNUzuHRjtERyAXCR1FWGxOHu_-Hw6PUbHGiEZt26Ovhxl3jMp90qvmSHw1NjE5V-iddKTRvJmERbHBp0uvgsBDccRXu/s828/Fzx-s-SWIAAc8ZR.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="821" data-original-width="828" height="634" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3YsqVhj3FfIavzVuVr8Oc6WQFEF3f7YIUaQjRfCawY8vnVsQtvFNxklqP7fnCFLYHYifmY3_5MlovPv6dC3r1iLTIu_MXd6xh6yNUzuHRjtERyAXCR1FWGxOHu_-Hw6PUbHGiEZt26Ovhxl3jMp90qvmSHw1NjE5V-iddKTRvJmERbHBp0uvgsBDccRXu/w640-h634/Fzx-s-SWIAAc8ZR.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /><b><span style="font-size: medium;">Noh Go-Jin & Le Shin-Ah</span></b></td></tr></tbody></table><p style="text-align: justify;">Hikaye, online derslerle öğrencileri sınava hazırlayan bir dershane (GOTOP) arka planında geçiyor. Asıl erkeğimiz Noh Go-Jin (Kim Jae-Wook), hem matematik öğretmeni hem de dershanenin sahibi. Tabii ki kendisi herhangi bir matematik öğretmeni değil. Bir dahi. Başka bir dershanede yerleri silen hademeyken, kimselerin çözemediği bir matematik sorusunu çözünce ne kadar zeki olduğunu keşfediyor. Kendi dershanesini kuruyor. Ülkenin en popüler matematik öğretmenliğine giden kariyeri böyle başlıyor. Asıl kadınımız Lee Shin-Ah (Krystal) ise Go-Jin'in «acıların kadını» sekreteri. Günün birinde GOTOP'ta online dersler veren bir öğretmen olmayı hayal ediyor. Go-Jin nemrut, nalet, insanlardan selamı bile esirgeyen, çalışanlarına acımasız davranan evlerden ırak bir karakter (son zamanlarda yayınlanan birçok dizi erkeği gibi çocukluk ve gençlik travmaları var). Shin-Ah ise onun kaprislerine boyun eğen, her isteğini yerine getiren, hayaline bir adım daha yaklaşmak için dişini sıkan, kendinden önceki sekreterlerin aksine bulunduğu pozisyonda bir sene kalmayı başaran bir kadın. Shin-Ah halsizlik ve saç dökülmesi şikayetiyle gittiği hastanede ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve fazla ömrü kalmadığını öğreniyor. Bunun üzerine onu hasta ettiğine inandığı patronu Go-Jin'den intikam almaya karar veriyor. İntikam için patronunun evine gittiği akşam kimliği belirsiz biri Go-Jin'in canına kastediyor. O geceden sonra bu ikilinin kaderi birbirine bağlanıyor. </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEavaNoVBRsk3OpNhYrQtSJEbFFh3Bii-gm1F0uXVViZF5VwH8Fdwo6C2jFZ6hlm9Hc7HT-Zoo34TIL-seu0CVsGu3PHj04KP7bB3lspYLa3K8DITre5bYo4mXjUbvntiEern-Ex27cCjpif4-8SKpvBNYcRK3jNG4txeOORVxHh8X3imI-F8GqHGGsW5a/s1080/Fz7uXH0XsAA-YfE.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEavaNoVBRsk3OpNhYrQtSJEbFFh3Bii-gm1F0uXVViZF5VwH8Fdwo6C2jFZ6hlm9Hc7HT-Zoo34TIL-seu0CVsGu3PHj04KP7bB3lspYLa3K8DITre5bYo4mXjUbvntiEern-Ex27cCjpif4-8SKpvBNYcRK3jNG4txeOORVxHh8X3imI-F8GqHGGsW5a/w640-h640/Fz7uXH0XsAA-YfE.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /><b><span style="font-size: medium;">Yastık savaşına koreografi yazılır mı demeyin yazanlar var.</span></b></td></tr></tbody></table><p style="text-align: justify;">İlk birkaç bölüm fazla sarmamış olsa da Go-Jin'e suikast girişiminin ardından dizinin müptelası oldum. Komedi kısmı eğlendirici, gizem kısmı sürükleyiciydi. Üstelik sır perdesini son bölüme kadar açmadılar. Fakat komedi kısmı, gizem kadar uzun ömürlü olmadı. İkili arasında nefret rüzgarları eserken ve intikam savaşları sürüp giderken espri üretmek sanırım daha kolaydı. Ne zamanki kalpler eridi, ortalığı Eros-vari duygular sardı, komedinin dozu azaldı. Dolayısıyla dizi son kısımlara doğru biraz momentum kaybetti. Dizinin gizemden (absürd) komediye, oradan drama sonra tekrar gizeme yaptığı sıçrayışlar önceleri baş döndürücü geldi ama zaman içinde iyi bir dengeye oturdu. Sonlara doğru hikaye bir günah çıkartma, araları düzeltme, kırık kalpleri tamir etme işine girişti. O kısımlarda dizi, gerçekçilikten kopup ana fikri iyilik olan masal anlatısına büründü. </p><p style="text-align: justify;">Dizideki birçok karakter abartılı tiplerdi fakat bu durum <i>cringe</i> olmanın aksine diziyi eğlenceli kılıyordu. Kötü karakterler daha çok karikatür gibilerdi ama absürtlüğün sınırında dolaşan kötüler oldukları için onlara kızmak pek mümkün değildi. Dizideki tüm oyuncular -başrol, yan rol, istisnasız herkes- çok iyiydi. Daha önce Her Private Life'da izlediğim Kim Jae-Wook'u bu rolde de çok beğendim. Gerek mimikleriyle gerek beden diliyle abartılı sahnelerde harikalar yaratıyordu. Krystal'ı ilk kez seyrettim ve kendisine ba-yıl-dım. Crazy Love'ı dizilerde gizem çözmek isteyen, absürd komedi türünü seven, romantik komediyi komedisi için izlerken romansa da hayır demeyen herkese tavsiye ederim.</p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-42118709152892556802023-07-28T13:41:00.017+03:002023-07-29T12:57:48.921+03:00Zamanda Yolculuk: Yesterday Once More <div class="separator"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7JSH8T2bFA1JnIAuTkoOEUKdNNXSySTAivxMhR9CmkayBehNgkcGJ-sxtaHHact-EiexeyIXAcaKdSViCXcCB9UEUlgixOTrbTI8TOv0oeHLRqLy4kC84VI3ZLOo3Ikxs40VTqxTmV-kXfos4PqtOY5d5awE9QsqcQxTX5g4K0YTjXlYSryRcjSYicKLc/s940/White%20Minimal%20Photo%20Coffee%20Good%20Morning%20Facebook%20Post.PNG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="YESTERDAY ONCE MORE (2023)" border="0" data-original-height="788" data-original-width="940" height="536" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7JSH8T2bFA1JnIAuTkoOEUKdNNXSySTAivxMhR9CmkayBehNgkcGJ-sxtaHHact-EiexeyIXAcaKdSViCXcCB9UEUlgixOTrbTI8TOv0oeHLRqLy4kC84VI3ZLOo3Ikxs40VTqxTmV-kXfos4PqtOY5d5awE9QsqcQxTX5g4K0YTjXlYSryRcjSYicKLc/w640-h536/White%20Minimal%20Photo%20Coffee%20Good%20Morning%20Facebook%20Post.PNG" title="YESTERDAY ONCE MORE (2023)" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="background-color: #eeeeee; font-family: Tinos; font-size: 15.4px; text-align: left;">Chen Feiyu (Yu Xuan) ve Zhou Ye (Shu Yan)</span></td></tr></tbody></table></div><div class="separator"><div class="separator" style="text-align: center;"><i><br /></i></div><div class="separator" style="text-align: center;"><i>Hayatınızdaki yerine garanti gözüyle baktığınız, hiç gitmeyecekmiş sanki hep orada duracakmış gibi gördüğünüz ve gündelik yaşamın koşturmacası sebebiyle belki de ihmal ettiğiniz o kişiyi aniden kaybetseniz ne yaparsınız? </i></div></div><div class="separator"><div class="separator"><br /></div><div class="separator" style="text-align: justify;">Çin yapımı <b>Yesterday Once More,</b> hayatın rutinine kapılınca birbirlerine hoyratça davranmaya başlayan ve aralarına mesafe giren iki sevgilinin, birbirlerini sonsuza dek kaybetme ihtimali ile yüzleşince göze aldıklarına odaklanan fantazi-romantik-dram türünde bir film. Seneler önce henüz çocuk yaştayken <b>Yu Xuan</b>'ın (esas erkek) doğum gününde tanışan fakat kısa süre sonra yolları ayrılan ikili, birbirlerinden habersiz geçirdikleri uzun yılların ardından bir düğünde karşılaşır. Artık ikisi de birer yetişkindir. Yoksul ve yalnız bir çocukluk geçiren <b>Yu Xuan</b> oyuncak tasarımcısı olmuş, <b>Shu Yan</b> (esas kadın) ise ailesinden gizli yürüttüğü pastacılık kariyeriyle meşguldür. İşinde ilerlemeyi ve günün birinde kendi dükkânını açmayı hayal eder. Hızlandırılmış şekilde geçen birkaç senenin ardından ikiliyi gündelik dertlerin ve tasaların içine gömülmüş görürüz. Yu Xuan, vefat eden babasının borçlarını ödemesini isteyen mafyöz kılıklı alacaklılar kapısını çaldığından beri dertlidir. Yaşadığı parasal sorunları sevgilisinden gizlediği gibi ondan zihnen ve bedenen uzaklaşmıştır. Aralarına giren mesafenin farkında olan Shu Yan, gelişmeleri kaygıyla izler. Bu hengamede devam ederlerken, ikisinin de hayatını derinden etkileyecek bir olay yaşanır ve hikâye asıl buradan sonra başlar. </div><div class="separator" style="text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Film, «hayatınızın bir gününü tekrar yaşama fırsatınız olsa neyi farklı yapardınız?» sorusunu soruyor. O pişmanlık duyduğunuz anın biraz öncesine gidebilseniz mesela? Sevgili olma ve birbirinden soğuma çok hızlı geliştiği için ikili arasındaki çatışma biraz zorlama gelebilir. Eğer dayanır ve nispeten sıkıcı ilk yarım saati atlatırsanız, </span>çiftin büyüsünün ve filmin naif havasının içine giriyorsunuz. Zaman yolculuğu teması filme her ne kadar bilimkurgu özelliği yüklese de bu filmin kuvvetli yanlarından biri asla değil. Aslında bu konuda iddiası olduğunu ileri sürmek de mümkün değil, dolayısıyla bu durum pek göze batmıyor. Film, aşk, öfke, pişmanlık, keder, yas gibi duygularla ve söz konusu bu duyguların insanları dönüştürme gücüyle ilgileniyor. Görüntü yönetmenliği filmin güçlü yanlarından biri: oldukça başarılı bir iş çıkarmışlar. Başrol oyuncuları <span style="text-align: left;">Chen Feiyu (Yu Xuan) ve Zhou Ye (Shu Yan)'nin kimyası tutmuş</span>. Fakat ben Zhou Ye'ye özel olarak bayıldım zira bir duygudan diğerine geçtiği sahnelerde harikuladeydi. Filmi, «v<span style="text-align: center;">er bünyeye pozitifi» diyen ve ikinci şanslara inanan herkese tavsiye ederim</span><span style="text-align: center;">. </span></div><div class="separator"><span style="text-align: justify;"><br /></span></div><div class="separator"><span style="text-align: justify;"><b>Künye:</b></span></div><div class="separator"><span style="text-align: justify;"><b>Yesterday Once More (2023)</b></span></div><div class="separator"><span style="text-align: justify;"><b>Yönetmen: Lin Xiao Qian</b></span></div><div class="separator"><span style="text-align: justify;"><b>Yıldız Karnesi: ***</b></span></div></div>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-23920939965218045052023-07-24T19:41:00.016+03:002023-07-25T11:32:59.629+03:00Bir Kavuşma Hikayesi: Here We Meet Again<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ9A4b_uqq_VOZGJiNN8mL4DQ3dozQSn_AIrBim4heIqX7JnAMzFzOtg4f9RYm7qGvFcdRj_VNXd4EOu5XsGo3tUkp1t1R5svY6d_i3um-RaZGg9P0tLTtnNThvvLd9EPZC-CMApM1zQ3rZDdTzckUjcvnciDz8g22wXIPgD9V_opd7CLzGpWs_oEgCZEr/s900/Bd78Z1_3f.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="900" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ9A4b_uqq_VOZGJiNN8mL4DQ3dozQSn_AIrBim4heIqX7JnAMzFzOtg4f9RYm7qGvFcdRj_VNXd4EOu5XsGo3tUkp1t1R5svY6d_i3um-RaZGg9P0tLTtnNThvvLd9EPZC-CMApM1zQ3rZDdTzckUjcvnciDz8g22wXIPgD9V_opd7CLzGpWs_oEgCZEr/w640-h426/Bd78Z1_3f.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">HERE WE MEET AGAIN (2023)</td></tr></tbody></table><p>Kore dizilerine geçiş yaptıktan sonra Hollywood'a geri dön(e)meyeceğimi anlamıştım ama Çin yapımı dizilere geçmek hiç aklımda yoktu. Bahar aylarında yayınlanan ve hemen popülerleşen «<b>Here We Meet Again</b>» sosyal medyada yeni yeni takip etmeye başladığım hesapların paylaşımlarıyla gündemime girdi. Nereden çıktığını anlamadığım bir iştahla izlemeye başladım. Bir oturuşta ilk üç bölümü devirince Kore dizileri ile olan ilişkimi «on hold» statüsüne geçirdim (böyle de nankörüm). Fakat o sırada farkında olmadığım «küçücük» bir detay vardı. Kore dizilerinden alışkanlıkla 16 bölüm süreceğini tahmin ederek başladığım dizinin 32 bölümde biteceğini bilmiyordum. Öğrendiğimde ufak ölçekli bir şok yaşadım. (O günden beri Çin dizilerine temkinli yaklaşıyor, her popülerleşen diziye gözü kapalı atlamıyorum sevgili okur.)</p><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJa6ID109lDmvRFtNpOwbGXETKJ91DOiGaA0uYblMAvDBb3WKTL5ehfBmAZmXpA8_W1kqQWRuKUIX_8gOcqXU0q4BdcP3377YdWkNJBGld--45s0kR1TtODnuRb-XZyjn4VuzKKzabLCYQZigHCMNzPyXomZCB9MLACXEJ7Fmzu5xMGtfTOTjFqqqEg-um/s900/rNe6yZ_3f.jpeg" style="text-align: center;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="900" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJa6ID109lDmvRFtNpOwbGXETKJ91DOiGaA0uYblMAvDBb3WKTL5ehfBmAZmXpA8_W1kqQWRuKUIX_8gOcqXU0q4BdcP3377YdWkNJBGld--45s0kR1TtODnuRb-XZyjn4VuzKKzabLCYQZigHCMNzPyXomZCB9MLACXEJ7Fmzu5xMGtfTOTjFqqqEg-um/w640-h426/rNe6yZ_3f.jpeg" width="640" /></a></div><p>Bu uzun ve lüzumsuz girişin ardından gelelim asıl konumuza: «<b>Here We Meet Again</b>» lisede birbirini sevmiş ama kavuşamamış aşıkların seneler sonra (ikisi de yetişkin olduğunda) tekrar karşılaşmaları ve birbirlerine yeniden aşık olmaları üzerine kurulu bir romantik komedi. <b>Xiang Yuan</b> (esas kadın) zengin bir ailenin çocuğu. Anne-babasını küçük yaşta kaybeden genç kadını ve erkek kardeşini dedeleri yetiştirmiş. Xiang Yuan üniversite mezunu ama asıl «mesleği» bilgisayar oyunu oynamak. Hatta ünlü bir gamer personası var. Yüzünü maskeyle gizlediği için hayranları kim olduğunu ve neye benzediğini bilmiyor. </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqhyEns8FMPTOCUvu_J5Ig0T5LCy24oq9Qi92SpcX4lv4Q83pvLaBDn7bn18BIB6ky-rQfO8FOmVCZgbI-J7lo1n9v13xAXNYvRZ69fgIOA-yRao2PxrXvfJKGrho__MFh4hT6nEEbh_W-2EKfwcA2iXuOeXhCQZxPXVrDna3w-zvTaBpEmf9XFiFGPVDo/s900/XdA6YX_3f.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="900" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqhyEns8FMPTOCUvu_J5Ig0T5LCy24oq9Qi92SpcX4lv4Q83pvLaBDn7bn18BIB6ky-rQfO8FOmVCZgbI-J7lo1n9v13xAXNYvRZ69fgIOA-yRao2PxrXvfJKGrho__MFh4hT6nEEbh_W-2EKfwcA2iXuOeXhCQZxPXVrDna3w-zvTaBpEmf9XFiFGPVDo/w640-h426/XdA6YX_3f.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">XIANG YUAN</td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b style="text-align: left;"><br /></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b style="text-align: left;">Xu Yan Shi</b><span style="text-align: left;"> (esas erkek) ise dağılmış bir ailenin çocuğu. Annesi, babasını (ve de oğlunu) terk edip ABD'ye yerleşmiş. Xu Yan Shi, hayırsız babasından darbe üstüne darbe yemiş, onun tarafından da terk edilmiş, kendi kendine bakmış, hatta okuluna devam ederken çalışmak zorunda kalmış biri. Ama çok zeki, nasıl derler, zehir gibi bir çocuk. Dersleri hep çok iyi, okul birincisi, kazanılmadık yarışma bırakmamış, gelecek hayali uzaya fırlatılan navigasyon uyduları üzerine çalışmak olan genç bir adam. Keskin zekası ve yakışıklılığıyla okulun zengin kızı Xiang Yuan'ın kalbini çalmış. Fakat günün birinde okulunu değiştirince Xiang Yuan ile arkadaşlık bağları kopmuş. </span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3A9-Dqga2voOtrlteWa2owHLbcdwKheYlPcFXB1qEjEzdof1LtAKiHROIBIxEVU53CvAKeAIMgVMY1g3AbltAOKG6BtkKsmk62-VX5Yq7rJ_ssHE7N5JYtoInBWqLeowv6M22lOWBI7Oih5RIxcaesxIZ7mEavxNs7viSGl5t5_X4hlm-DcTbIVBkW2GW/s900/2wQeB7_3f.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="900" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3A9-Dqga2voOtrlteWa2owHLbcdwKheYlPcFXB1qEjEzdof1LtAKiHROIBIxEVU53CvAKeAIMgVMY1g3AbltAOKG6BtkKsmk62-VX5Yq7rJ_ssHE7N5JYtoInBWqLeowv6M22lOWBI7Oih5RIxcaesxIZ7mEavxNs7viSGl5t5_X4hlm-DcTbIVBkW2GW/w640-h426/2wQeB7_3f.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">XU YAN SHI</td></tr></tbody></table><p>Kader, bu bahtsız aşıkları seneler sonra aynı işyerinde karşılaştırmasın mı? Söz konusu işyeri de rastgele bir yer değil hani. Xiang Yuan'ın, hayattaki yegâne derdi torununu evermek olan dedesinin yan şirketlerinden biri. Dedenin «ölümü gör evlen» baskısından bunaldığı için onunla pazarlığa oturan Xiang Yuan, gamer kariyerini bir kenara bırakıp şirketin IT bölümünde işe başlıyor. Yaptıkları anlaşma şöyle: eğer bir sene içinde şirketin kârlılığını artırabilirse, dedesi «tövbe edecek» ve bir daha evlilik bahsini açmayacak. Peki Xiang Yuan'ın paraşütle indiği IT bölümünün başında kim var? Onun mekân sahibi olduğundan bihaber Xu Yan Shi tabii ki! Fakat kimsenin farkında olmadığı bir detay var. Birileri şirketin ve aynı zamanda masum, zeki, çalışkan, fedakâr, gururlu ve daha bilimum pozitif özelliği isim kartı gibi göğsünde taşıyan Xu Yan Shi'nin kuyusunu kazıyor! </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg37lM3vKzzr8pw-2XywgfuZlx8CtaUgH_zZeBTH9eHeYrqKJNHhQu0wi78wuX0hxtdIn_dpyH_n0iSkVcg5dA6TbfTQPCA9ee_imA44P-AbKKPtdqyYdnptyfogRjC7HdAiuLZroDhDGAyi7DHKVfL5sm-8T9bvPUaKSe1rhWrt-9fJ_IlF1H3aE2baGHl/s900/XdA08J_3f.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="900" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg37lM3vKzzr8pw-2XywgfuZlx8CtaUgH_zZeBTH9eHeYrqKJNHhQu0wi78wuX0hxtdIn_dpyH_n0iSkVcg5dA6TbfTQPCA9ee_imA44P-AbKKPtdqyYdnptyfogRjC7HdAiuLZroDhDGAyi7DHKVfL5sm-8T9bvPUaKSe1rhWrt-9fJ_IlF1H3aE2baGHl/w640-h426/XdA08J_3f.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">AŞK DESEN VAR, ENTRİKA DESEN, O DA VAR!</td></tr></tbody></table><p style="text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Aslında birçok farklı meselenin içine gömülen bir aşk hikayesi ile karşı karşıyayız. Sınıfsal farklılıklar, şirket içi entrikalar, (düşük doz milliyetçilik içeren) ulusal başarılar, ekip içi dayanışma, kardeşlik ve aile bağları gibi konular örülmüş hikayenin etrafına. Fakat: iyiler, ufak tefek (affedilebilir) hatalar yapsalar da hep çok iyi, kötüler ise karikatürize kötüler. Bir nevi Gargamel kötülüğü ya da Daltonlardaki Avarel kötülüğü gibi. Özlerinde kötüler ama aynı zamanda avanaklar ve bu yüzden kendilerini ele veriyorlar. Üstelik planladıkları kötülüğü de tam yapamıyorlar. Yani hasar bırakamıyorlar. Öte yandan arkadaşlık ve iş ilişkilerinin sürekli romantize edildiği bir ortam var. Aşılması gereken zorlukların ise üstesinden gelinmesi görece kolay ve çoğunlukla kişinin bu yöndeki iradesine bağlı. Yapısal faktörlerin etkisi yok anlayacağınız. </span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvcbmdHlhdIWfd7JBBryuKpfcfeZlhtZ9RTAWnB1yhk4_3HzS2kIoERxspngMfiHmt0cWoBvvzd391lYQgHUw4H3S7fmD5xxdjEaTjbIluSqyR-b1VKz5diWo82wProKFFXG5Aosd5amg3ksUPwWXNWP-phMFsFN8TL-tNudgUas6SbTtNTyJaFJ-Yz4Hj/s900/RBYlkY_3f.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="900" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvcbmdHlhdIWfd7JBBryuKpfcfeZlhtZ9RTAWnB1yhk4_3HzS2kIoERxspngMfiHmt0cWoBvvzd391lYQgHUw4H3S7fmD5xxdjEaTjbIluSqyR-b1VKz5diWo82wProKFFXG5Aosd5amg3ksUPwWXNWP-phMFsFN8TL-tNudgUas6SbTtNTyJaFJ-Yz4Hj/w640-h426/RBYlkY_3f.jpeg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">OFFICE BOYS</td></tr></tbody></table><p style="text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Biraz da dizinin sevdiğim özelliklerinden bahsedeyim. Öncelikle, sürükleyici bir anlatımı var. En son hangi dizinin böylesine müptelası oldum da bir oturuşta üç bölüm izledim hatırlamıyorum. Özellikle 20li bölümlerin ortasına kadar hiç sıkılmadan seyrettim. (Sonrasında tempo düştü ve işler değişti). Dizinin mizah anlayışı da iyi. Esprili diyalog bolluğu söz konusu ve bu durum baş karakterlerle sınırlı değil. Yardımcı rollerin de kendine has hikâyeleri ve mizahi dilleri var. Ayrıca, dizide ciddi bir karakter gelişimi söz konusu. Üstelik bunu yavaş bir akış içinde yapıyorlar. Dizideki birçok karakter, birbirleriyle kurdukları ilişkilerin ve yaşadıklarının etkisiyle dönüşüyor. Başladığı haliyle bitiren pek kimse olmadı açıkçası, kısmetse olur dede dahil! Başrollerin uyumu mükemmeldi. Özellikle </span><span style="text-align: left;">Xiang Yuan</span><span style="text-align: left;"> rolünde </span><span style="text-align: left;">Janice Wu</span><span style="text-align: left;">'nun oyunculuğuna bayıldım. Romantik-komedi türünde oynamak için dünyaya gelmiş gibiydi. Dizi, iki karakterin geçmişini yavaş ve parça parça anlatıyor. İlişkilerinin reel zamandaki gelişimini, geçmişte yaşadıkları ile birlikte ele almak, hikayeyi dinamik ve sürükleyici kılıyor. Dizinin sinematografisi de çok başarılı ve seyir zevkini artıran bir etken. Son olarak, karakterlerin geçmişteki hallerini oynayan çocuk oyuncuları sevmemek imkansız. Dolayısıyla, senaryodaki açıklara, gereksiz uzattıkları için yavaşlayan temposuna rağmen romantik komedi türü tutkunları bir şans vermeli derim.</span></p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-48282771949690764262023-07-17T19:45:00.010+03:002023-07-17T22:16:40.619+03:00Kore'nin meşhur dört kadını: «Blackpink»<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6lXrT-pJyuG95-thi7VJ7F9qX2GrffRO_gqiAMHkCGAVTer5FYjJGyhAFjymGkaPz7RR3DCtp7Zw29OOKjE_qO4a9t-0q3Wun13yemyGwTakuFO26AqdLWyltnTvxP9uR7MzrdXjzAxOto77qKGGQygO-d_-hlQHeG2hQg0KVnk9vQrkyF3yheyE5wY-Q/s1440/Screen%20Shot%202023-07-17%20at%2017.57.49.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Netflix" border="0" data-original-height="692" data-original-width="1440" height="309" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6lXrT-pJyuG95-thi7VJ7F9qX2GrffRO_gqiAMHkCGAVTer5FYjJGyhAFjymGkaPz7RR3DCtp7Zw29OOKjE_qO4a9t-0q3Wun13yemyGwTakuFO26AqdLWyltnTvxP9uR7MzrdXjzAxOto77qKGGQygO-d_-hlQHeG2hQg0KVnk9vQrkyF3yheyE5wY-Q/w640-h309/Screen%20Shot%202023-07-17%20at%2017.57.49.jpg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;">BTS ile K-pop dünyasına hızlı bir giriş yaptıktan (ve kimi şarkılarını loop'a alıp defalarca dinledikten) sonra ünü Kore sınırlarını aşmış bir diğer K-pop grubu Blackpink radarıma girdi. Aslında albümlerini doğru dürüst dinlemişliğim yok lakin <b>Netflix </b>grubun belgeselini tavsiye edince dedim neden olmasın?</p><p style="text-align: justify;">Blackpink her ne kadar Kore menşeili bir müzik grubu olsa da üyelerinin sadece biri - o da Jisoo- Kore'de doğup büyümüş. Aslen Koreli olan ana vokal Rosé, Avustralya'da yetişmiş. Jennie ise annesiyle birlikte uzun yıllar Yeni Zelanda'da yaşamış. Grubun Koreli olmayan tek üyesi ise Tayland asıllı Lisa. En çok Instagram takipçisi olan üye de o. 96 milyon kişi tarafından izlenmek nasıl bir duygu, merak etmedim değil. (Gerçi Google araması sonucu Instagram'da en çok takipçisi olan kişinin 597 milyonla Cristiano Ronaldo olduğunu öğrendikten sonra gözüme biraz az gözüktü. [Yazar burada şaka yapıyor efendim]) </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfxAi13YsOyZMxW4NGu3yeeUrWNcwXwYksO2spvLvexZmcm2A45j4-KN6U9U5vw4lRphpv1MxSgOICBItKrXatY7Of8XYpjkEQ4tUXVmc810vEoij2WptNwYMyFzDEJ4ah0Gx4EW6ctx269D-3s51mBas4mo5zZlIqvn2Gi_lLzxE_H0q8e_PJgOswuE3j/s1440/Screen%20Shot%202023-07-17%20at%2016.54.02.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="699" data-original-width="1440" height="310" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfxAi13YsOyZMxW4NGu3yeeUrWNcwXwYksO2spvLvexZmcm2A45j4-KN6U9U5vw4lRphpv1MxSgOICBItKrXatY7Of8XYpjkEQ4tUXVmc810vEoij2WptNwYMyFzDEJ4ah0Gx4EW6ctx269D-3s51mBas4mo5zZlIqvn2Gi_lLzxE_H0q8e_PJgOswuE3j/w640-h310/Screen%20Shot%202023-07-17%20at%2016.54.02.jpg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;"><b>Blackpink: Light Up the Sky</b> 2016'da grubun ilk defa tanıtımının yapıldığı basın toplantısı ile başlıyor. Dev bir ekranın önündeki podyuma yüksek topuklu ayakkabıları ile çıkan dört genç kadın, biraz mahcup, kendilerine güven duymadıkları her hallerinden belli bir edayla basın mensuplarına gülümsüyor. Bu mütevazi başlangıcın ardından üç sene sonrasına gidiyor ve ödüllere doymayan, müzik listelerini alt üst eden, ünü Asyadan Kuzey Amerika'ya yayılmış bir Blackpink ile karşılaşıyoruz. Geçen zaman, popülerlikleri ile birlikte özgüvenlerini de artırmış. </p><p style="text-align: justify;">Belgesel, arşiv görüntülerinin dışında üyelerin bireysel çekimlerde anlattıklarına ve grup halinde yaptıkları sohbetlere dayanıyor. Aile geçmişleri, K-pop endüstrisi ile tanışmaları, 4-6 yıl arası değişen eğitimleri, bu sürecin fiziksel ve duygusal anlamda yıpratıcı yanlarını dinliyoruz. Dokuz kişilik bir kız grubu kurmaya niyetlenen şirketin günün sonunda yola dört kişiyle devam ettiğini, Jennie'nin birlikte eğitim aldığı birçok kişinin bu süreçte elendiğini öğreniyoruz. Aslında karşımızda günde on dört saat süren yoğun bir eğitim programından geçmiş bir dolu gencin arasından sıyrılarak başarıya ulaşmış bir avuç insan var. Diğerlerine ne olduğu ise meçhul. </p><p style="text-align: justify;">Belgeselin araladığı bir başka kapı ise gelecek kaygısı. Fazla üzerinde durulmamasına rağmen üyelerin kimi cümlelerinde (bir sahnede Rosé bu işi yapmaya daha ne kadar devam edeceklerini bilmediğinden bahsediyordu) yer yer hissedilen bir duyguydu bu. Her üyenin yetenekleri de farklı. Enstrüman çalmak, şarkı sözü yazmak BTS üyelerinden de gördüğüm kadarıyla «emeklilik» zamanı geçiş yapılabilecek hem de kişiyi müzik sektöründe tutmaya devam edecek yetenek ve beceriler. Ama her üyede var mı, bilinmez. Belgeselde bu çabayı gösterdiğini izlediğimiz tek kişi Rosé oldu. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEnfCC1F_5GhYMHIiMdMd1phREw5UCA4U9uyEcdAX9WWkiL0tYZtH_fyuiqM7GjokCNbHWvLIXSab-iJLNNZGRbr5L4iAcEB4jA13g5_hdBd8upII-YT848RipEDWr_0T96rKKHaWvf5xNFDpQrAJFoDDWYSKcmoVnxHVYUPboQMW6efYtk6ZxGajBjyHf/s1440/Screen%20Shot%202023-07-17%20at%2016.55.41.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="701" data-original-width="1440" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEnfCC1F_5GhYMHIiMdMd1phREw5UCA4U9uyEcdAX9WWkiL0tYZtH_fyuiqM7GjokCNbHWvLIXSab-iJLNNZGRbr5L4iAcEB4jA13g5_hdBd8upII-YT848RipEDWr_0T96rKKHaWvf5xNFDpQrAJFoDDWYSKcmoVnxHVYUPboQMW6efYtk6ZxGajBjyHf/w640-h312/Screen%20Shot%202023-07-17%20at%2016.55.41.jpg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;">Peki grup üyelerinin kişiliğini tanıyabildik mi? Biraz evet. Kendini izleyiciye en az açan kişi Jisoo'ydu. Lisa bana fazlasıyla (BTS) Jungkook vibe'ı verdi. Hem en iyi dansçı olması hem de afacan karakteri sebebiyle. Jennie kendinden bahsetmekten hoşlanmadığını belirtti. Onu da bu anlamda biraz Suga'ya benzettim. Hatta belgeselin bir yerinde «bazen kızgın ya da yorgun görünüyorum ama aslında bu benim mutlu surat ifadem» dediği zaman neyi kastettiğini çok iyi anladım. Rosé ise kendini geliştirmeye açık ve hevesli biri olarak yer etti zihnimde. </p><p style="text-align: justify;">Grubun kendi iç dinamiklerine dair pek bir şey öğrendiğimizi söyleyemem. BTS'in aksine bir liderleri olmadığından, yaşı en büyük olan Jisoo'nun yeri geldiğinde ablalık ettiğinden bahsediyorlar. Kavgalar, tartışmalar, çatışmalardan ise pek söz edilmiyor. Farklı karakterde birçok insanın bir araya gelmesi çatışmayı da beraberinde getirir oysa. Üstelik üyelerin hayranlardan (hatta işbirliği yapmaya meraklı markalardan) gördüğü ilgi eşit seviyede değilken egoların birbiri ile vuruşması kaçınılmaz. Açıkçası, birlikte yemek yedikleri ve gelecekten söz ettikleri, hayal kurdukları (40 yaşı ulaşılmaz gördükleri ve biraz alayla bahsettikleri) kısacası kendi hallerinde oldukları o son sahne gibi çekimlere daha fazla yer verilmesini isterdim. Zira bu tarz çekimler üyelerin uyguladığı oto-sansüre rağmen «ulaşılmaz/star» imajlarının ötesine geçerek onları ete kemiğe büründürüyor. Belgeseli, Blackpink veya K-pop endüstrisine ilgi duyan, bu konuda yeni şeyler öğrenmeye heves edenlere tavsiye ederim. </p><p style="text-align: justify;"><b>Künye</b></p><p style="text-align: justify;"><b>Blackpink: Light Up the Sky (2020)</b></p><p style="text-align: justify;"><b>Yönetmen: Caroline Suh</b></p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-32610523323858100582023-03-19T15:15:00.007+03:002023-04-11T09:48:33.602+03:00Bir İntikam Hikayesi: Remarriage and Desires (Netflix)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZ-_YVIcF4atIuIKz_L23U7Z1tyjQduN043egoa5ObA6L7b9xEe8bubqbNnoY-8DEXmWBk0THjLDJNnuu5So8gzn_xJ5gsyv7bohQfFsESnMKGc4OZJlOvUsgFWOyP_H-_YUASsM6rwujwJzcpaVFh1WnZFFQm0NGn5Ua73oEB6rLNdYmANu2mMfRHXg/s800/Remarriage-Desires-But-Why-Tho-2.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="410" data-original-width="800" height="328" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZ-_YVIcF4atIuIKz_L23U7Z1tyjQduN043egoa5ObA6L7b9xEe8bubqbNnoY-8DEXmWBk0THjLDJNnuu5So8gzn_xJ5gsyv7bohQfFsESnMKGc4OZJlOvUsgFWOyP_H-_YUASsM6rwujwJzcpaVFh1WnZFFQm0NGn5Ua73oEB6rLNdYmANu2mMfRHXg/w640-h328/Remarriage-Desires-But-Why-Tho-2.webp" width="640" /></a></div><p>Bu aralar Kore dizileri izliyorum. Bu durum televizyon seyirciliği "kariyerimde" bir ilk. Şimdilik üç dizi izledim, K-dramalara dair de epey bir fikrim oluştu sanırım ama bu postada en son izlediğim ve bir Netflix yapımı olan <b>Remarriage and Desires</b> hakkında konuşacağım. Öncelikle dizinin fragmanı inanılmaz cezbedici. Hikayenin karanlık bir atmosferi olduğunu hemen hissettiriyor. <i>Intro </i>kısmında çalan <i>Wicked</i> "skip intro" yapmanızı her seferinde engelleyecek kadar bağımlılık yaratıcı. Diziden hiç haberim yoktu ama Netflix algoritmaları sağolsun platformda iki Kore dizisi izleyince hemen çarkları çalıştırdı ve önüme düşürmekte zaman kaybetmedi. </p><p><b>Remarriage and Desires</b> aşk soslu bir intikam hikayesi. Hikayenin merkezinde beş karakter var. Bunlardan ilki kocasının ihanetine uğramış bir kadın. Kocası, boşanma isteğini dile getirdikten kısa süre sonra intihar ediyor çünkü aslında o da evlenme hayali kurduğu kadının ihanetine uğramış. Bu durum asıl kadının intikam hislerini tetikliyor ve kocasının "katili" olan "şeytani" kadının peşine düşüyor. İntikam "perisi" olan ablamızın eski sevgilisi ile bir teknoloji şirketinin CEO'su olan zengin ve bekar ikinci erkek de bu dansa dahil oluyor zira bu dört karakterin yolu evliliğin duygularla değil rasyonalite ile yapılması gerektiğini savunan (beşinci karakterimiz) Ms. Choi'nin evlenecek partner bulma şirketi Rex'de kesişiyor. Zengin koca peşindeki şeytani güzel genç CEO'nun, ihanete uğramış kadın şeytani güzelin, eski sevgili de ihanete uğramış ablanın peşine düşüyor. Tam bir "kasap et, koyun can derdinde" canlandırması. </p><p>Diziyi büyülenmiş gibi izlemeye başladım zira yarattıkları atmosfer bir girdap gibi içine çekiverdi. Fakat aksayan yanlarını fark etmek uzun sürmedi. Dizinin en zayıf yanı senaryonun zekice kotarılmış bir intikam planı anlatmaması (deal breaker). Bir diğer mesele ise karakterlerin sığlığı. Yani çok iyi melek gibiler ve çok kötü şeytan gibilerin turnuvası gibi. İzleyici olarak kimi seçmeniz gerektiği çok açık. Mesela intikamcı kadının en (tek?) önemli özelliği eğitimli bir anne olması. Bir de çok dürüst olması. Onun karşısına yerleştirdikleri şeytani kadına derinlik katmakla iyice "evil" bir karaktere dönüştürmek arasında kalmışlar. Erkeklerin kaderine ise şeytani kadının baştan çıkarıcılığı ile namuslu kadının masumluğu arasında savrulmak düşmüş. </p><p>"Biz bu diziyi neden izleyelim?" diye soracak olursanız cevabım "atmosferi için" olur. İnsanın sahip olduğu hırslarını ve medeniyet maskesinin sıyrıldığı anlarda saklayamadığı vahşi yanını ortaya koymasını sevdim açıkçası. Keşke daha özenli bir intikam senaryosu ve katmanlı karakterleri olsaydı. Belki bir gün öylesine de denk gelirim.</p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-89051046350880113762022-01-01T19:14:00.007+03:002022-11-22T15:03:28.839+03:00Polisiye Challenge 2022<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi2O8Vwj7uwY8LXDJmRbkDO9N8Bic2YZeUhnEKtbF_bJfjp_NT2uUr4CtaLiyfL9mYukGZhf8AjNicF1EF6xw3zlq4__rMsSbCkHreZ89HFXoK56G5C9wIhjgcd3JWGSW9SnU7fJ3tSAZnZ8paD-Rf8mnrfQR_KuB0qfDrFDDgukUlbqqLoVXo4C5Z3IA=s5400" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3600" data-original-width="5400" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi2O8Vwj7uwY8LXDJmRbkDO9N8Bic2YZeUhnEKtbF_bJfjp_NT2uUr4CtaLiyfL9mYukGZhf8AjNicF1EF6xw3zlq4__rMsSbCkHreZ89HFXoK56G5C9wIhjgcd3JWGSW9SnU7fJ3tSAZnZ8paD-Rf8mnrfQR_KuB0qfDrFDDgukUlbqqLoVXo4C5Z3IA=w640-h426" width="640" /></a></div><br /><p style="text-align: center;">Her ne kadar geçtiğimiz senenin polisiye challenge'ını tamamlayamasam da <b>on</b> maddenin <b>sekizini</b> okudum. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali yeni bir challenge ile huzurlarınızdayım. Yine on maddelik bir liste. Geçtiğimiz senenin listesini biraz değiştirdim. Bazı maddelere yönelik kitaplar hemen akla gelmeyebilir. Böyle durumlar için pamuk eller klavyeye. </p><p style="text-align: center;"><u>2022 challenge listesi şöyle</u>:</p><p style="text-align: center;"><br /></p><p><span style="color: #660000;"><b>1. 2022 senesinde yayınlanmış bir polisiye ✓</b><br /></span></p><p>Bu kitabın seçimini önümüzdeki aylara bırakacaktım fakat Goodreads müjdeyi vermiş. Ağustos 2022'de romanlarını pek sevdiğim <b>Megan Goldin</b>'in yeni kitabı (daha önce The Escape Room ve The Night Swim romanlarını okumuştum) <b>Stay Awake</b> çıkıyormuş. Bu süre zarfında gönlümü başka bir romana kaptırmazsam bu başlığın sahibi belli. </p><p><b><span style="color: #660000;">2. Nordik polisiyesi</span></b><br /><br />Nordik polisiyesi için seçim yapmak çok zor. Yazar çok, seçenek fazla. Tam bir kör atışı yaparak daha önce hiç okumadığım İzlandalı yazar <b>Ragnar Jonasson</b>'un 2018'de İngilizce tercümesi yayınlanan <b>The Girl Who Died </b>isimli romanını seçtim. </p><p><span style="color: #660000;"><b>3. Kış mevsiminde geçen bir polisiye</b><br /></span><br />İsveçli yazar <b>Stina Jackson</b>'ın elinden çıkma <b>The Last Snow</b> (orijinali Ödesmark) geçtiğimiz sene yayınlanmış. Başlık bir alegori değilse -kör gözüm parmağına- ben bir kış romanıyım diye bağırıyor.</p><p><b><span style="color: #660000;">4. Başlığında şehir ismi olan bir polisiye</span></b><br /><br />Bu başlık altında bir polisiye bulmak ne zormuş! Kimse başlığa şehir ismi koymak istemiyor sanırım. Şu an için elimdeki seçenek <b>Graham Greene</b>'in <b>Our Man in Havana</b> romanı. </p><p><b><span style="color: #660000;">5. Kadın dedektifin başrolde olduğu bir polisiye</span></b><br /><br />Avustralyalı yazar <b>Sarah Bailey</b>'nin romanı <b>Gecenin İçinden'</b>i bu madde altında okuyacağım. Kitabın orijinal ismi Into the Night. Polisiye romanlar basan The Roman yayınları tarafından Türkçesi basılmış. Gemma Woodstock serisinin ikinci kitabıymış. Kapakta böyle bir bilgi olmadığı için rastgele almışım. Serinin ilk romanını bulursam belki önce onu okurum. <b> </b></p><p><b><span style="color: #660000;">6. Yerli polisiye</span></b><br /><br /><b>Kristal Kelepçe</b> ödülleri yerli polisiye bulma işimi kolaylaştırıyor. Sağ olsunlar, var olsunlar. Bu başlık için geçen sene birincilik ödülü verdikleri <b>Nihal Orhan</b>'ın Alfa Yayınlarından çıkan romanı <b>Çaylak</b>'ı seçmiş bulunuyorum.</p><p><b><span style="color: #660000;">7. Orijinali Türkçe ve İngilizce dilleri dışında yayınlanmış bir polisiye</span></b><br /><br />Bu madde için yine The Roman yayınlarından çıkan ve orijinal dili Çince olan <b>Zhou Haohui</b>'nin Death Notice üçlemesinin ilk romanı <b>Ölüm İlanı</b>'nı okuyacağım. </p><p><b><span style="color: #660000;">8. Kadın bir yazarın kaleme aldığı polisiye </span></b><b style="color: #660000;">✓</b><br /><br />Bu başlık altında geçen sene bayılarak okuduğum The Appeal'ın yazarı <b>Janice Hallett</b>'ın bu sene çıkacak kitabı <b>The Twyford Code</b>'u düşünüyorum. Ön okumasını yapanlar şimdiden kitaba övgü yağdırıyor. Umarım ne umdum-ne buldum durumu yaşamayız.</p><p><b>Edit:</b> Başıma geleceği hissetmiş gibi yazmışım. Twyford Code'a başladım fakat bir süre direndikten sonra romanın bana göre olmadığına karar verdim. The Appeal'ı ne kadar sevdiysem bunu bir o kadar sev(e)medim. Yola <b>Lucy Clarke</b>'ın 2022'de yayınlanan <b>One of the Girls</b> kitabı ile devam edeceğim. Yazarın daha önce hiçbir kitabını okumadım. Dolayısıyla bu bir ilk. </p><p><b><span style="color: #660000;">9. TV/Sinemaya uyarlanmış bir polisiye</span></b></p><p>Bu madde için uzun zamandır okumayı düşündüğüm bir roman olan <b>The Chestnut Man</b>'i seçiyorum. Forbrydelsen dizinin senaristi <b>Soren Sveistrup</b>'un 2019'da yayınlanan bu romanını -polisiye severlerin bildiği üzere- geçtiğimiz sene Netflix mini dizi olarak uyarladı. </p><p><b><span style="color: #660000;">10. Agatha Christie polisiyesi</span></b></p><p>Kütüphaneden aldığım Altın Kitaplar'dan çıkan eski bir baskı olan Cinayetler Oteli'ni okuyacağım. Orijinal ismi <b>At Bertram's Otel</b> ve oldukça eski basımın kapağında da yazıyor.</p><p><br /></p><p style="text-align: center;"><b><span style="color: #660000;">Herkese kitap dolu iyi bir sene dilerim.</span></b></p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-33934527039832967352021-11-27T10:13:00.017+03:002021-11-28T15:29:14.686+03:00Savcı Polisiyesi: Hatırla!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjac9PsOSCWO_HXqkA6F7jDaNROwQnGkFiikdbwmcwPZolgkQxSa1snGIzxtXVkmf5ZQE4K1WYMr_3J_VZ0_cqHD87lx2Tj4-S09uNICuCS8bKa-u5rp6cnUkpbuasfWc2bxMHivhDOwI6M/s2048/IMG_1383.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjac9PsOSCWO_HXqkA6F7jDaNROwQnGkFiikdbwmcwPZolgkQxSa1snGIzxtXVkmf5ZQE4K1WYMr_3J_VZ0_cqHD87lx2Tj4-S09uNICuCS8bKa-u5rp6cnUkpbuasfWc2bxMHivhDOwI6M/w640-h480/IMG_1383.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">Aksiyon dolu sayfalarını hızla çevireceğiniz polisiye gerilimle birkaç saat geçirmek ister misiniz? </span></div><p style="text-align: justify;"><span style="background-color: #eeeeee;"><span data-mce-selected="inline-boundary" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; border-radius: 2px; box-shadow: rgb(232, 234, 235) 0px 0px 0px 1px; box-sizing: inherit; font-family: georgia; font-weight: 600; margin: 0px -2px; padding: 0px 2px; white-space: pre-wrap;">Su Tunç</span><span style="font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">'un yazdığı </span><span style="box-sizing: inherit; font-family: georgia; font-weight: 600; white-space: pre-wrap;">Hatırla!</span><span style="font-family: georgia; white-space: pre-wrap;"> geçtiğimiz sene </span><span style="box-sizing: inherit; font-family: georgia; font-weight: 600; white-space: pre-wrap;">Kristal Kelepçe Ödülleri</span><span style="font-family: georgia; white-space: pre-wrap;"> sayesinde haberdar olduğum bir ilk roman. Polisiye türlerinden alışık olduğumuzun aksine, romanın başkahramanı genç bir savcı olan Ethem. Medya tarafından "Ebeveyn Katili" lakabı takılmış bir seri katili yakalamaya çalışıyor. Cinayetler seneler önce işlenmiş ama polis katilin kimliğini tespit edememiş. Seneler sonra, tam da Ethem'in </span><span style="box-sizing: inherit; font-family: georgia; font-weight: 600; white-space: pre-wrap;">Cinayet Soruşturmaları Bürosu</span><span style="font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">'na atandığı dönemde benzer cinayetler işleniyor. Böylece Ethem'in kişisel hikayesi ile bağları bulunan eski soruşturma dosyası tekrar açılıyor ve ipuçlarının peşinde macera başlıyor. </span></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="background-color: #eeeeee;"><span style="font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">Romanın hızlı gelişen, okuyanı sıkmayan bir hikaye örgüsü var. Merak unsuru iyi kotarılmış, kısa bir süre sonra kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Her şey gözünüzün önünde film izler gibi canlanıyor. Roman uzun tasvirler yerine ağırlıklı olarak diyaloglardan oluşuyor fakat kimi diyaloglar anlatılan sahnenin duygularını oluşturmaktan uzaktı. Bazı yerlerde ise oldubittiye getirildiğimi hissettim. Ayrıca hayatını bir seri katili yakalamaya adamış Ethem'in seri katillerin psikolojileri hakkında Ekin'den "ders" dinlemesi gibi anlamsızlıklar vardı. Teorik olarak yazılıp çizilmiş her şeyi bu göreve gelmeden yalayıp yutmasını beklerdim. </span></span><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">Öte yandan dünyasına çabucak gireceğiniz, içinde kaybolacağınız ve dünya yansa elinizden bırakmayacağımız bir roman okumak isterseniz "Hatırla!" bu işi ziyadesiyle yapan kitaplardan.</span></p><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; font-weight: 600; white-space: pre-wrap;">Künye:</span><div><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; text-align: justify; white-space: pre-wrap;">Hatırla! </span><div><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; text-align: justify; white-space: pre-wrap;">Su Tunç </span><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">(2020)</span><br /><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px; text-align: left;"></blockquote><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">Doğan Kitap </span></div><div><span style="background-color: #eeeeee; font-family: georgia; white-space: pre-wrap;">348 sayfa</span></div></div>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-7498612699734591252021-08-27T12:42:00.008+03:002021-08-29T19:53:01.793+03:00Bir Osmanlı Polisiyesi: Divina'nın Bileziği<div style="text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNo9L4p5uJl3nfDrjyX0t_cdR7I3IJ09iDzHHgQyfsXAwimtyhppI7KQcJtIjxBV6BWrOR1e3jaRJauzL9KtXx5AThNST9q2tvIK5rLY05oo33zhhhoDoWmAjG3tW9LGwzw0N5EQP7Uf70/s2048/IMG_8943.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNo9L4p5uJl3nfDrjyX0t_cdR7I3IJ09iDzHHgQyfsXAwimtyhppI7KQcJtIjxBV6BWrOR1e3jaRJauzL9KtXx5AThNST9q2tvIK5rLY05oo33zhhhoDoWmAjG3tW9LGwzw0N5EQP7Uf70/w640-h480/IMG_8943.jpg" width="640" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Türkiye Polisiye Yazarları Birliği, <b>2020</b> <b>Kristal Kelepçe </b>ödüllerinde<b> Yılın Polisiye Ödülü</b>nü<b> Ayfer Kafkas</b>'ın yazdığı Divina'nın Bileziği'ne vermişti. Kitabı, bu seneki <b>Polisiye Challenge</b> çerçevesinde, s<u><b>on bir sene içinde yayınlanmış yerli polisiye</b></u> kategorisinde okudum. Romanın hem geçtiği dönemin ruhunu yansıtan, hem de gizemli hikaye kurgulayan bir anlatı ortaya koyduğunu düşünüyorum. Gerçi ben tarihçi değilim ve hikaye edilen dönemin "tarihi gerçekliği" ile ne kadar örtüştüğünü bilmiyorum. Bu "gerçeklik" mevzusu (polisiye dışındaki türler de dahil olmak üzere) tarihi anlatılarda her zaman alınan bir risk. Belki dönemi iyi bilmediğimden, belki üzerinde asıl durduğum şey bu olmadığından, belki de kitap işini iyi yaptığından, yazar beni Osmanlı döneminde geçen bir anlatı okuduğuma ikna etti. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Hikâye, balık tutan çocukların dere kenarında bulduğu bir kadın cesedi ile başlıyor. Cesedin kimliğinin teşhisinin ardından Hafiye Eşrefzade İdris Bey'in hem bu kadının merkezinde bulunduğu büyük gizemi, hem de katilini ortaya çıkarma çabasını izliyoruz. Tanıkları sorguluyor, ipuçlarını değerlendiriyor, yardımcısı zabit Musa Bey ile istişareler ediyor. Bu cinayet kovuşturmasının arka planında ise Osmanlı bürokrasisindeki kişisel ilişkiler, siyasi yozlaşma ve savaşın yarattığı ağır toplumsal koşullar yer alıyor. Yazar, katilin kimliğini son demlere kadar başarıyla koruyor. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Romana yönelteceğim tek eleştiri, Hafiye İdris Bey karakteri ile ilgili. Kendisi çok ama çok zeki, külyutmaz bir adam. Adeta yerli Sherlock. Yardımcısı Musa Bey ise Watson kadrosundan hikayeye dahil olmuş. Musa ipuçlarını doğru düzgün çözemezken (oysa ki Elementary, Musa!) Hafiye hiçbir zorlukla karşılaşmıyor. Ne herhangi bir çıkmaza giriyor, ne de ipuçlarını yanlış değerlendirip olmadık bir rotaya sapıyor. Her şey tıkır tıkır işliyor. Hatta öyle ki romandaki bir çok yan karakterden önemli ipuçları topluyor. Bu ipuçları ise yan karakterlerin boşboğazlıkları sebebiyle anlattıkları "gereksiz" bilgilerden elde ediliyor. Yani overlok makinası İdris Bey'in ayağına geliyor. Hatta tüm evren Hafiyenin bu cinayeti çözmesi için işbirliği yapıyor. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Divina'nın Bileziği gizem unsurunu son safhaya kadar korumasını başaran, akıcı bir dile sahip, sürükleyici bir roman. Aynı zamanda, </span><b style="text-align: left;">Hafiye Eşrefzade İdris Bey serisinin</b><span style="text-align: left;"> ikinci romanı. </span><b style="text-align: left;">Kızıl Şebeke </b><span style="text-align: left;">ismini taşıyan ilk roman</span><span style="text-align: left;">, yine İnkılap Kitabevi tarafından 2019'da basılmış. Romanda ilk kitaba ufak tefek göndermeler yapılsa da hikayenin sürprizi hiçbir şekilde açık edilmediğinden bir sıralama yapmadan gönül rahatlığıyla ikinci kitabı okuyabilirsiniz. </span></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><b><div style="text-align: justify;"><b>Künye</b></div></b><div style="text-align: justify;">Ayfer Kafkas (2020)</div><div style="text-align: justify;">İnkılap Kitabevi </div><div style="text-align: justify;">208 sayfa</div>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-41495462124474543172021-08-25T19:41:00.023+03:002021-08-29T17:23:48.579+03:00Sözde Kızlar <p></p><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCEzaO5Mdj0upAjz79yEOC1eaedBo1IKkEYxpfcmihWjsVjtxa7Gi796226QLI8NUo8dN3A1Fabk2GCTAqFN49N072J-RygDXzQPr6KCBIG9hF_TC1KKPqQ1cv5CyCsiqQ8WXyBPGIyuW9/s2048/IMG_1027+2.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCEzaO5Mdj0upAjz79yEOC1eaedBo1IKkEYxpfcmihWjsVjtxa7Gi796226QLI8NUo8dN3A1Fabk2GCTAqFN49N072J-RygDXzQPr6KCBIG9hF_TC1KKPqQ1cv5CyCsiqQ8WXyBPGIyuW9/w300-h400/IMG_1027+2.jpg" width="300" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br />kadrajı yatay düzenlemem gerektiğini akıl edememişim</td></tr></tbody></table><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><b><a href="https://gundeliklakirdilar.blogspot.com/2021/07/peyami-safa-ile-bir-yaz.html" target="_blank">"Peyami Safa ile Bir Yaz"</a></b> kapsamında ikinci romanı da bitirmiş bulunuyorum. Konusu kısaca şöyle: Mütareke yıllarında geçen hikayede kahramanımız <b>Mebrure</b>, Manisa'nın Yunanlar tarafından işgal edilmesinin ardından zor zamanlar geçirir. Babası işgal kuvvetlerince tutuklanmıştır ve akıbeti bilinmemektedir. Mebrure babasını aramak amacıyla İstanbul'a gelir ve akrabalarının Şişli'deki evinde kalmaya başlar. Konağın hanımı Nazmiye, kızı Nevin ve oğlu Behiç'tir. Bir de Rum hizmetçileri bulunur. Konaktakilerin düzenli verdiği davetler ile ağırladığı küçük bir arkadaş grubu vardır. Roman, babasının akıbetini araştıran Mebrure'nin konak sakinleri ve arkadaş grubundakilerle kurduğu ilişkileri ele alır. </div><p></p><p style="text-align: justify;"><b>Sözde Kızlar</b>, akademik eleştirilerde sıkça dile getirildiği üzere <b>mutlak iyi</b> ve <b>mutlak kötü</b> karakterlerin olduğu bir anlatı yapısına sahiptir. Peyami Safa, içki, müzik/dans, cinsellik gibi "Batılı" zevklere sahip İstanbullu kızların karşısına Mebrure'yi yerleştirir. <b>Mebrure</b>, evdekilerin aksine karşı cinse duyduğu bedensel istekleri dizginlemesini bilen bir kadındır. Üstelik Anadolulu olması onu yazarın gözünde değerli kılan bir özelliktir. Ülke siyaseti ile ilgilenir ve Batılı becerilere (piyano çalmak) sahip olmasına rağmen Batılılaşmanın sınırını çizmesini bilir (içki içmemek, bekaretini korumak). Benzer şekilde romandaki erkek karakterler de mutlak iyi ve kötü olarak ikiye ayrılır. Evin genç erkeği <b>Behiç </b>bedensel zevklere olan düşkünlüğü ile Batılılaşmanın dozunu kaçırmış bir düşkündür, anlatıcı için adeta bir utanç kaynağıdır. Onun karşısında ise ülke dertleri ile dertlenen, "Sözde Kızları" asla tasvip etmeyen, göğsü Anadolu aşkı ile dolu faziletli iki genç erkek vardır: <b>Nadir </b>ve <b>Fahri</b>. İnşa ettiği bu zıtlıklarla yetinmeyen Peyami Safa, "Sözde Kızlar"a yaptıkları hatalar sebebiyle bedel ödetmekten geri kalmaz. Safa, romandaki en büyük cezayı anlatılan bir elim olayın kadın failine keserken, erkek faile ise daha insaflı davranır. </p><p style="text-align: justify;"><b>Sözde Kızlar</b>, erken Cumhuriyet döneminde özellikle kadın okurlara verilen öğütleri görmek, dönüşen toplumsal koşullar altında cinsiyet normlarının nasıl muhafaza edilmeye çalışıldığını anlamak açısından iyi bir örnek teşkil ediyor. Öte yandan bugün bulunduğumuz noktadan yıllar öncesine dönüp bakmamızı mümkün kılarak hem toplumsal yapının değişime karşı direncini hem de değişimin kaçınılmazlığını hatırlamamızı kolaylaştırıyor.</p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-75428399503224941642021-08-01T19:22:00.012+03:002021-08-26T09:41:45.904+03:00Davranış ve Alışkanlıklarımızı Nasıl Değiştirebiliriz? <div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie8wsJMh5vpaD7d8h0RXtW0kI5ooTSrd4Kt_BXybDkGmSbfFQ0ZDxHCl_09CP1mRtly2pdWFl8KX5lEq9OJzADZ0aHtLG1Q9bpvuixshq4YmuDhVA5i34NCUrhIZC0P0YVaGKhP3x8CnzF/s1600/talis.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="550" data-original-width="800" height="440" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie8wsJMh5vpaD7d8h0RXtW0kI5ooTSrd4Kt_BXybDkGmSbfFQ0ZDxHCl_09CP1mRtly2pdWFl8KX5lEq9OJzADZ0aHtLG1Q9bpvuixshq4YmuDhVA5i34NCUrhIZC0P0YVaGKhP3x8CnzF/s640/talis.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div><div style="text-align: justify;">Algoritmamı bu aralar tepetaklak ettiğimden midir bilinmez, Youtube geçtiğimiz günlerde bana bir video önerdi. Başlığı "<b>How to Motivate Yourself to Change Your Behavior?</b> (<i>Davranışlarınızı Değiştirmek için Kendinizi Nasıl Motive Edebilirsiniz</i>?)" olan bir <b>TedEx Cambridge</b> konuşması. Konuşmacı, University College London'da Deneysel Psikoloji alanında çalışmalar yürüten nörobilim uzmanı <b>Dr. Tali Sharot</b>. Doktorasını NYU'dan aldıktan sonra çeşitli kurumlarda çalışmış. Şu sıralar UCL'de Affective Brain laboratuvarın müdürlüğünü yapıyor. Kısacası, özgeçmişi sağlam ve güvenilir. Gerçi bunu TedEx Cambridge davetinden anlamak gerekirdi belki ama sağlama yapmanın zararı olmaz.</div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Sharot konuşmasına çok temel bir soruyla başlıyor: <b>sizce neden felaketler kapımızı çalana kadar aksiyon almıyoruz</b>? Mesela kişiye "Sigara içmeye devam edersen kanser olacaksın" ya da "İklim değişikliği sebebiyle ileride temiz su sıkıntısı çekeceksin" gibi cümleler kurulması, neden bu kişiyi davranışını değiştirmesi için harekete geçirmiyor? Neden uyarılara karşı bu kadar direnç gösteriyoruz?</div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bunu şekilde açıklıyor Sharot: Eğer bir hayvanı korkutursanız ne tepki verir? Ya yerinde donakalır ya da oradan kaçar. Benzer bir durum insanlar için de söz konusu. Bizi korkutan bir mesajla karşılaştığımızda, beynimiz bu mesajı "çarpıtma (distort)" eğilimi gösteriyor. Bir an için korkup kendimizi kötü hissetsek de sonrasında içimizden bir ses diyor ki: "Benim dedem de çok sigara içiyordu ve 91 yaşına kadar yaşadı. Demek ki bizim genlerimiz iyi. Bana da bir şey olmaz." İleride ölümcül bir hastalığa sahip olacağımız fikri o kadar tahammül edilemez ki, beynimiz rasyonalize etme eğilimine giriyor. "Ben o yaşa gelene kadar kanserin tedavisi kesin bulunmuş olur" gibi. Kısacası, duyduğumuz olumsuz mesajları elimizden geldiğince yok sayıyoruz. Ne zamana kadar? Yok saydığımız durum başımıza gelene kadar.</div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Sharot, olumlu mesajlarda bunun tam tersinin yaşandığını, olumlu mesaj veren kişiye inanma eğilimimizin olumsuz fikri getirene kıyasla daha yüksek olduğunu söylüyor. Diğer bir deyişle duymak istediğimiz, hoşumuza giden mesajlara inanma eğilimimiz daha yüksek. Hâl böyle olunca, önümüze "gerçek fotoğraf" diye sunulan korkutucu veriler bizi harekete geçirmiyor. Çünkü beynimiz, onları çarpıtmanın, inanmamanın bir yolunu buluyor.</div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">O zaman kaçınılmaz soru: Eğer insanların - ki buna kendimiz de dahiliz - davranışını değiştirecek şekilde motive etmek istiyorsak, ne yapmamız gerekir? Çünkü belli ki korkutmak işleyen bir strateji değil. Korkutarak değişime sebep olamıyoruz. Beynimizin çalışma şekline göre bir davranış üretsek işe yarar mı?</div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Sharot, davranış değişikliğini motive etmekte işe yaraması muhtemel <b>üç prensipten</b> bahsediyor: <b>özendirme, hemen ödüllendirme ve gelişimin altını çizme</b>.</div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Başka insanların nasıl davrandığını önemsiyoruz, o yüzden kişinin yapmasını beklediğimiz davranışı başkalarının - belki çoğunluğun - yaptığını söyleyerek kişide bir özendirme yaratabiliriz. Davranışında değişiklik göstereni hemen ödüllendirme prensibi ödülün hemen verilmesi şartını içeriyor. Bu bir "aferin" sözü, maddi bir hediye ya da bir platformda taltif edilme şeklinde gerçekleşebilir. Yeter ki ödül gecikmesin çünkü kişinin yeni davranışı bir ödülle ilişkilendirildiğinde sürekli hale gelebiliyor ve alışkanlığa dönüşüyor. Üçüncü prensip ise bireyin davranışının geliştiğinin ya da bahsedilen davranışı gerçekleştirirse gelişeceğinin altını çizmeyi içeriyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Sonuç olarak korku, hareketsizlik getiriyor ama kişiyi bir şey elde edeceği yönünde heyecanlandırmak onu harekete geçiriyor.</div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Videonun tamamını izlemek isterseniz <b><u><a href="https://www.youtube.com/watch?v=xp0O2vi8DX4" target="_blank">linke</a></u></b> tıklayabilirsiniz.</div></div>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-39032202684206902182021-07-25T16:23:00.007+03:002021-08-26T09:44:22.868+03:00Dokuzuncu Hariciye Koğuşu<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEsPEV3uwGPtFVDcRNNicKxTeqwqo3nKF3_6fOA7cAjB6pcZZeG2MczBtqb7xAzoAaNF6OU8sFGvgyJhd4aATbdz_8DhxnptutuzMmWEybCuRN4ctXEUNLgqiFb3j6oMOi3h_Uy-NnsR30/s2048/IMG_0859.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEsPEV3uwGPtFVDcRNNicKxTeqwqo3nKF3_6fOA7cAjB6pcZZeG2MczBtqb7xAzoAaNF6OU8sFGvgyJhd4aATbdz_8DhxnptutuzMmWEybCuRN4ctXEUNLgqiFb3j6oMOi3h_Uy-NnsR30/w640-h480/IMG_0859.jpg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Okul kütüphanesinden aldığım kopya ve notlarım arzı endam ederken</td></tr></tbody></table><div style="text-align: justify;"><br /></div><p style="text-align: justify;">Bu yazın ilk Peyami Safa romanını bitirmiş bulunuyorum. Sinema uyarlamasını bulmak umuduyla Youtube'da biraz dolanırken fark ettim ki kitabın ne çok incelemesi çekilmiş! Yüz sayfalık romanı dört dakikada özetleyen bir versiyonu bile var. Amacım bunca özete bir yenisi eklemek değil elbette. O yüzden kitabın konusundan kısaca bahsedip, neler düşündüğüme geçeceğim. </p><p style="text-align: justify;">Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, on beş yaşındaki genç bir erkeğin hastalığı sebebiyle yaşadığı içsel yolculuğu anlatıyor. Birinci şahıs tarafından aktarılan hikayede ana karakter, annesiyle yoksul bir mahallede yaşar (muhtemelen Fatih tarafları). Uzak akrabası olan bir paşanın Erenköy'deki köşküne gidip gelir. Aralarındaki yaş farkına rağmen Paşa ile kurduğu bir dostluğu vardır. Paşanın kızı Nüzhet'e aşıktır. Aslında uzun süredir beslediği duyguların ne olduğunu yeni yeni anlamaktadır. Roman boyunca başta Nüzhet olmak üzere köşktekilerle yaşadığı kırılgan ilişkiyi, moral bozukluğunun fiziksel bir rahatsızlığı nasıl körükleyebildiğini ve "sağlam olmama" halinin insan psikolojisine yaptığı etkiyi dinleriz. </p><p style="text-align: justify;">Peyami Safa'ya yöneltilen en büyük eleştirilerden biri romanlarında modernleşme sürecindeki toplumu Doğu-Batı ikiliğine indirgeyerek ele alması, Batı'yı temsil eden karakterleri mutlak kötü ve ahlaksız olarak tasvir ederken, Doğu'yu temsil eden karakterleri mutlak doğru ve erdemli olarak çizmesidir. Bu romanda söz konusu indirgemeciliğe tam anlamıyla rastlamadım ama Safa'nın bu yöndeki düşünce yapısına dair ufak tefek ipuçları görmek mümkündü. Örneğin, Paşa ile arasının açılmasına sebep olan yemek sahnesi buna iyi bir örnek teşkil eder. Yemekte sıkı bir Fransız hayranı olan Paşa (ve Nüzhet'le evlenmek isteyen doktor Ragıp) imparatorluğun savaşa Almanya'nın müttefiki olarak katılmasının ardından sokaktaki Fransızca tabelaların -Almanlara yaranmak amacıyla- siyaha boyanmasını eleştirir. Ana karakter ise Türkçe yerine başka bir dilde tabela yazılmasına karşı çıkar. Buna karşılık Paşa ve doktor Fransızca'nın gündelik dildeki yaygın kullanımını savunur. Doktor, Türkçe'nin yetersizliğinden dolayı reçeteleri bile Fransızca yazmaktadır. Muhataplarının argümanlarını "kozmopolit," "alelade Tanzimat fikri" olarak çerçeveleyen ana karakter, Nüzhet'ten destekler bekler ama o da "Batıcıların" tarafını tutar. Üstelik yemekte Paşa öfkesine hakim olamaz ve ana karaktere hakaret eder. Ana karakterin "düşüşü" tam da bu yemekten sonra başlar.</p><p style="text-align: justify;">Söz konusu Doğu-Batı meselesine dair başka vurgular da mevcuttu. Örneğin ana karakterin hastalığının ismi sürekli Fransızca telaffuz edilir ya da hastanedeki doktorlar onun anlamayacağını düşünüp kendi aralarında Fransızca konuşur. Nüzhet, Doğu-Batı ikileminde bir tarafı temsil etmekten ziyade ana karakterin duygusal durumunu etkileyen (en az hastalığı kadar kuvvetli) bir role sahip gibi görünür. Gerçi yaptığı seçimlerle bu ikilemin neresine oturacağını tahmin etmek zor değil ama romanın asıl derdi bu değildir. Peyami Safa, romanın son kısmında, tedavisi yıllarca süren hatta uzuv kaybetme tehlikesi taşıyan bir hastalığa sahip olmanın kişi üzerinde yarattığı psikolojik etkilere daha fazla odaklanır. Modernleşme tartışmalarının kıyısından dolaşan romanın esas meselesi hasta psikolojisini deşifre etmektir. </p><p style="text-align: justify;"><b>Romandan iki alıntı:</b></p><p style="text-align: justify;"><i> "Büyük bir hastalık geçirmeyenler her şeyi anladıklarını iddia edemezler."</i></p><p style="text-align: justify;"><i><span> </span>"Bu sefer demir parmaklıklı kapıdan bahçeye girerken, Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna <span> <span> </span><span> </span></span>doğru, <b>ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürken</b>, camlı kapıların garip beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışık yuvarlanan parıltıları arasında o dehlize girerken, yalnız değilim." </i></p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-53457943341733865352021-07-16T14:06:00.011+03:002021-08-26T09:45:09.741+03:00Peyami Safa ile bir yaz...<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAeJAWGe9iE89txG9eDcPr2Pr1DFiCdnolMHJqRj08tozVHWxFErDGzEyNP5qYDxszJYzdFpDodKLMZTw794kBb7qgwzt46fBGOp_12mC73A4AQ8UXAWNS7X3s-HQHFEB2KVe8saWPL2EU/s2048/roman-kraft-7sPg5OLfExc-unsplash.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" height="427" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAeJAWGe9iE89txG9eDcPr2Pr1DFiCdnolMHJqRj08tozVHWxFErDGzEyNP5qYDxszJYzdFpDodKLMZTw794kBb7qgwzt46fBGOp_12mC73A4AQ8UXAWNS7X3s-HQHFEB2KVe8saWPL2EU/w640-h427/roman-kraft-7sPg5OLfExc-unsplash.jpg" width="640" /></a></div><br /> Herkese merhabalar,<p></p><p style="text-align: justify;">Uzun ve yorucu bir uzaktan eğitim döneminin ardından görece düşük tempolu yaz sezonuna geçmiş bulunuyorum. Önümüzdeki dönem açacağım derslerden birinde öğrencilerle birlikte <b><u>Peyami Safa'nın</u></b> birkaç romanını okuyup <b>toplumsal cinsiyet</b> bağlamında tartışalım istiyorum. Dolayısıyla daha önce sadece <b>Fatih-Harbiye</b> romanını okuduğum yazarın eserlerini okumaya niyetliyim. Dedim ki, neden bunu bir <b>"challenge"</b> haline getirmiyorum? Daha önce Peyami Safa okumamış ya da romanlarını tekrar okumak isteyenler varsa, birlikte okuyalım mı? Belki <b>"sezon finalini"</b> ortak bir zoom etkinliğinde romanlar üzerine konuşarak yaparız?</p><p style="text-align: justify;">Ben <b>Dokuzuncu Hariciye Koğuşu</b> ile başlayıp, <b>Sözde Kızlar</b> ile devam edeceğim. Okudukça listeyi güncelleme niyetindeyim. </p><p style="text-align: justify;">Yaz bitmeden tüm kitaplarını elbette okuyamam ama aralarından seçim yapacağım "roman havuzunu" aşağıya ekliyorum.</p><p><b><u>Peyami Safa ismiyle yazdığı romanları</u></b></p><p></p><ul style="text-align: left;"><li><span style="background-color: #fff2cc;">Sözde Kızlar (1922)</span></li><li>Şimşek (1923)</li><li>Mahşer (1924)</li><li>Bir Akşamdı (1924)</li><li>Süngülerin Gölgesinde (1924)</li><li>Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925)</li><li>Canan (1925)</li><li><span style="background-color: #fff2cc;">Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1925)</span></li><li>Fatih-Harbiye (1931)</li><li>Bir Tereddüdün Romanı (1933)</li><li>Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949)</li><li>Yalnızız (1951)</li><li>Biz İnsanlar (1959)<br /><br /></li></ul><div><b><u>Server Bedi ismiyle yazdığı kitapları</u></b></div><div><ul style="text-align: left;"><li>Zıpçıktılar (1925) </li><li>Ah Minel Aşk (1932)</li><li>Korkuyorum (1937)</li><li>Kızlar ve Yıldızlar (1952)</li><li>Son Şarkı (1953)<br /><br /></li></ul><div><b><u>Server Bedi ismiyle yazdığı polisiyeler</u></b></div></div><div><ul style="text-align: left;"><li><span style="background-color: #fff2cc;">Tilki Leman'ın Harikulade Maceraları </span></li><li><span style="background-color: #fff2cc;">Çekirge Zehra'nın Harikaları</span></li><li>Kartal İhsan'ın Maceraları</li><li>Cingöz Recai Serisi</li></ul></div><p></p>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-87165923877267209312021-01-03T10:38:00.014+03:002021-12-03T13:30:07.263+03:00Polisiye Challenge 2021<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY4Tg1xUlUwFgw1rbK070OeDhJKe-Nx5pfJJH9QsIi0MAOM94pQeqBbb4MVIIQs5cZX8z1UFL6UMUHTFEPHtGihib0trkuxB1OswP_gmqTZdkE4r90fy6kOATY5sokNmWZXsHkspIKYsMq/s2048/books-on-shelves-2177482.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY4Tg1xUlUwFgw1rbK070OeDhJKe-Nx5pfJJH9QsIi0MAOM94pQeqBbb4MVIIQs5cZX8z1UFL6UMUHTFEPHtGihib0trkuxB1OswP_gmqTZdkE4r90fy6kOATY5sokNmWZXsHkspIKYsMq/w640-h426/books-on-shelves-2177482.jpg" width="640" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Açıkçası geçtiğimiz sene hazırladığım challenge listesini tamamlayamadığım için bu sene yeni bir liste oluşturmaya hevesim kalmamıştı. Sonra bir mesajlaşmamızda </span><span style="text-align: left;"><b>Seda</b></span><span style="text-align: left;"> </span><span style="text-align: left;">bu duruma itiraz etti ve dedi ki, "<b>Bu sene sayılmaz</b>." Aslında bu seneki listeyi bitiremememin 2020 ile bir alakası yok. Asıl sebep sürekli yeni çıkan kitapları okumaya heves etmem, listeye aldığım kitapların suratına bakmamam ve okuduklarımın da listedeki kategorilere karşılık gelmemesiydi. Ama Seda'nın söylediğine hemen ikna oldum </span><b style="text-align: left;">çünkü neden olmayayım</b><span style="text-align: left;">. Bu vesileyle, yeni bir challenge listesi ile huzurlarınızdayım. Ben sadece başlıkları seçtim, katılmak isteyenleri kendi kitap seçimleri ile beklerim.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;">Hazırsanız konuya hızlı bir giriş yapalım.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><u><b>Kategoriler, Kategorilerimiz:</b></u></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="background-color: #f3f3f3; text-align: left;"><b>1. Nordik/İskandinav polisiyesi:</b> ✔</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b style="text-align: left;"><span style="color: #660000;">Snowdrift - Helene Tursten </span></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><b><br /></b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><b>2. Son bir sene içinde yayınlanmış yerli polisiye: ✔</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b><span style="color: #660000;">Ayfer Kafkas - Divina'nın Bileziği: Bir Osmanlı Polisiyesi</span></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b><br /></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b>3. 2021'de yayınlanacak bir polisiye: </b><b>✔</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b><span style="color: #660000;">Tuna Kiremitçi - Mezun Cinayetleri</span></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b>4. Türkçe ve İngilizce dilleri dışında bir dilde yayınlanmış polisiye: </b><b>✔</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b style="color: #660000;">İmre Kertész - Polisiye Bir Öykü</b><span style="color: #660000;"> </span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b>5. Kadın yazarın kaleme aldığı bir polisiye: </b><b>✔</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b><span style="color: #660000;">Janice Hallett - The Appeal</span></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b>6. Yazarını ilk defa okuyacağınız bir polisiye: </b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="color: #660000;"><b>Onur Ünlü - Hesabım Var</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b>7. İstanbul'da geçen bir polisiye: </b><b>✔</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b style="background-color: #f3f3f3;"><span style="color: #660000;">Su Tunç - Hatırla!</span></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><b>8. Kahramanı kadın olan bir polisiye:</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b style="text-align: left;"><span style="color: #660000;">Esmahan Aykol - Şüpheli Ölüm</span></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><b style="background-color: #f3f3f3;">9. Polisiye bir serinin ikinci romanı:</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><b style="color: #660000;">Good Girl, Bad Blood</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><b>10. Bir Agatha Christie romanı:</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><b style="color: #660000; text-align: left;">Belirsiz.</b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b style="text-align: left;"><u><br /></u></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: left;"><b>Başlıklar böyle. Herkes için bereketli bir sene olması dileğiyle!</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-1568131872991797502020-02-01T10:35:00.004+03:002020-02-01T12:05:24.901+03:00Tiyatro: Aşk Geçmişim<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_c5iY-l4ZVKn92tPaHO6KEimYYxIDRDbO6KZk-i_tK7bKJfZ9S8FIWcYufmnULbJKj-GRX9Gb83B-ILMygeTufm_KwiGrNC-WKUoDKvpFpkxxNEeTI3_P7erKC5L0AKCxgl5_L0cII8xB/s1600/7D60E072-1918-44FC-BCC4-C037F3872CC8.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_c5iY-l4ZVKn92tPaHO6KEimYYxIDRDbO6KZk-i_tK7bKJfZ9S8FIWcYufmnULbJKj-GRX9Gb83B-ILMygeTufm_KwiGrNC-WKUoDKvpFpkxxNEeTI3_P7erKC5L0AKCxgl5_L0cII8xB/s640/7D60E072-1918-44FC-BCC4-C037F3872CC8.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Sonbaharda gitmeye niyetlendiğim, internette aldığı düşük notu görünce gitmekten vazgeçtiğim <b><u>Aşk Geçmişim</u></b> uzun bir aradan sonra yeniden karşıma çıkınca "to hell with it" deyip bilet aldım. Hiç haberim yoktu ama tam da o dönem aradığım oyunmuş kendisi. İlişkiler gibi asla eskimeyecek bir konuyu, komedi ile işleyen, enerjisi yüksek, izleyeni yormayan ama eğlendiren bir oyundu. İlk olarak müziklerle başlayacağım. Oyunun başlamasını beklerken salonda tekrar tekrar dinlediğimiz üç şarkı - <b><u>Tell Him, A Man Without Love ve When the Rain Begins to Fall</u></b>- ile oyuna ısındık, hikayeye mental olarak hazırlandık sanırım. (Bu parçaları seçenlerin eli dert görmesin.) Oyun, otuzlu yaşlardaki Tom (Rıza Kocaoğlu) ve Amy (Şebnem Bozoklu)'nin çalıştıkları ofiste tanışmalarıyla başlayan ilişkilerinin seyrini anlatıyor. Post-modern zamanda ilişki kurmaya çalışan bir kadın ve bir erkeğin hayata bakışları, ilişkiye yükledikleri anlamlar ve karşı tarafı doğru okuyamama üzerine kurulu hamleleri ile şekillenen bir seyir bu. Üstelik ikisinin de unutamadığı gençlik aşkları var. Lise çağında, tam da hayatın "mutlu bir gelecek" vadettiği yaşta yaşanıp bitmiş bu ilişkiler sanki donmuş ve zamansızlaşmış gibi. Ergenliklerinde yaşadıkları ve -geri dönüşlerle anladığımız üzere- bambaşka lenslerle hatırladıkları bu ilişkiler, bugünlerini kıyasladıkları birer ölçeğe dönüşmüş. Oyun tam da burada bir soru soruyor: geçmişte duydukları kuvvetli hislere saplanıp kalmış Tom ve Amy beraberliği için bir ihtimal var mı? Birbirlerine "sırılsıklam" aşık olmamaları buna bir engel mi yoksa yine de denemeye değer mi? Oyunun ikinci perdesi ilkine göre kısa ve düşük tempoluydu. İkilinin başından geçen bir olayın ikisinin de gözünden ayrı ayrı anlatılması ve olaylara getirdikleri farklı yorumları görebilmek -ki bu yorumlar cinsiyetle işaretlenmiş de değildi- oyuna derinlik katmıştı. Geleceğe dair kesin bir yargıya varmaması ama onun yerine bizi umut duygusuyla bırakması oyunun beğendiğim bir yanı oldu. Eşcinselliğe gülünen bir şakanın metinde yer almasını ise garipsediğimi söylemeden geçmemeyim. Uzun lafı kısası, eğer amacınız iyi oyuncuların, dinamik anlatımın olduğu, esprili bir hikaye izlemek ve tiyatro salonundan ayrılırken kendinizi iyi hissetmek ise <b><u>Aşk Geçmişim</u></b> sizi eliniz boş göndermeyecektir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Aşk Geçmişim</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yazar: DC Jackson</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Oyuncular: Şebnem Bozoklu, Melisa Doğu, Rıza Kocaoğlu</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yönetmen: Tuğrul Tülek</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-51119169377649190342020-01-25T19:07:00.001+03:002020-01-25T19:07:12.583+03:00Fatma Aliye - Hayattan Sahneler<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjv9WML7kf8RDbAs8tX9RCxjjQjp5UctLV4aNePd9hXO93_m31MWX_-c0ya-5fkRswb48ObAfx6buhOdfWVCd8dZW-FkZo-DmXgBB6tIYQ2EdAkZ_DzlbrQlO56AaGRzvshTUQOcWA9LEz-/s1600/fatma-aliye.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="466" data-original-width="850" height="350" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjv9WML7kf8RDbAs8tX9RCxjjQjp5UctLV4aNePd9hXO93_m31MWX_-c0ya-5fkRswb48ObAfx6buhOdfWVCd8dZW-FkZo-DmXgBB6tIYQ2EdAkZ_DzlbrQlO56AaGRzvshTUQOcWA9LEz-/s640/fatma-aliye.jpg" width="640" /></a></div>
<span style="text-align: left;"><br /></span>
<span style="text-align: left;">Osmanlı'nın toplumsal yapısına dair Tanzimat fermanı ile başlayan tartışmaların önemli bir bölümünü "kadın hakları" meselesi oluşturur. Toplumsal hayattan soyutlanmış olmaları, giyim-kuşamları, evlilikte kadın-erkek ilişkileri gibi konular, özellikle zengin ailelerin iyi eğitim almış kızları tarafından tartışılmaya başlanır. Dolayısıyla, bu konular üzerine kalem oynatan Fatma Aliye'nin, Osmanlı devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı olması hiç şaşırtıcı olmasa gerek. (Küçük bir not: Ahmet Cevdet Paşa'nın bir diğer kızı Reya, Şerif Mardin'in annesidir) Fatma Aliye'nin, 1898-1900 yılları arasında Hanımlara Mahsus Gazete'de tefrika edilen eseri Levâyih-i Hayat bildiğimiz anlamda bir roman değil. İsimleri </span><b style="text-align: left;">Fehame</b><span style="text-align: left;"> (ululuk), </span><b style="text-align: left;">Mehabe</b><span style="text-align: left;"> (heybet, hürmet), </span><b style="text-align: left;">Sabahat</b><span style="text-align: left;"> (güzellik, letafet), </span><b style="text-align: left;">İtimat</b><span style="text-align: left;"> (güvenme) ve </span><b style="text-align: left;">Nebahat</b><span style="text-align: left;"> (şeref) olan ve birbirlerine akrabalık bağıyla bağlı beş kadının yazdığı mektuplardan oluşan romanın bir hikaye bütünlüğü yok. Birtakım ortak temalar üzerinden dertleşme, fikir alışverişinde bulunma gibi gayeler ağır basmış. Böylesine kısa bir kitaptan beklenemeyeceği üzere, karakterlerin derinlikleri de yok. Ama hepsinin o döneme ait evlilik ve eşler arasındaki ilişkilerin seyrine dair ortalama görüşlerden farklı düşündüğünü anlıyoruz. Bu beş kadından üçü evli, ikisi ise bekâr. Evli olanlardan biri son derece mutlu, diğer ikisi ise bir o kadar mutsuz. Mutsuz olanların evliliklerinin akıbetine dair öngörüleri ise birbirinden farklı. Evli olmayanlar ise evlenince başlarına gelecek olanın, hayalini kurduklarının aksine, tanık oldukları ilişkilere benzeyeceğini düşünüyor. Burada yine toplumsal sınıf ve kadının ekonomik gücü devreye giriyor ve zengin olanın evlenmeme ihtimali üzerinde durulurken, geçim gücüne sahip olmayanın ise başka çaresi olmadığının altı çiziliyor. Bir diğer göze çarpan mesele ise eğitim. Belki de bugünün bile ilerisinde bir görüşle, erkeklerin eğitimli olmasının evliliklerinde sorumluluk alcakları ve eşlerine "kötü" davranmayacakları anlamına gelmediğini ima ediyor. O dönemin evlilikleri ile kadın-erkek ilişkisine eleştiriler yönelten, kadın deneyimlerini farklılaştıran sosyal sınıfa dikkat çeken (ve ilginç bir şekilde kesişimselliğe değinen) <b><u>Hayattan Sahneler</u></b>, modern düşünceyi Cumhuriyet ile başlatan ana akım (ezber) anlatılara inat, Osmanlı kadınları arasında yayılan feminist düşünce ve tartışmalara ışık tutuyor. </span></div>
<div style="text-align: left;">
<b style="text-align: justify;"><br /></b>
<b style="text-align: justify;">Fatma Aliye - Hayattan Sahneler (Levâyih-i Hayat)</b></div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
<b>Beyaz Balina Yayınları, 2019</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b>Günümüz Türkçesi: Tülay Gençtürk Demircioğlu </b></div>
</div>
selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-64912223827687600452020-01-03T10:27:00.002+03:002020-08-19T10:30:51.089+03:002020 Polisiye Challenge: Kategoriler<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg12hlieIRV0lvUF-VrxGr9jvnUMeZn7NsXBEAqYzb2mJ9A7AuLiT5XTj9fWn2D9Zj4RMHDItZq5Se3DCovL-w8-E3BAlEEKM_eu_mCi7zbahxpDJLjooEYi9nTW9KdSBcEfYpgy4ESnuok/s1600/close-up-photo-of-vintage-typewriter-1425146.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1065" data-original-width="1600" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg12hlieIRV0lvUF-VrxGr9jvnUMeZn7NsXBEAqYzb2mJ9A7AuLiT5XTj9fWn2D9Zj4RMHDItZq5Se3DCovL-w8-E3BAlEEKM_eu_mCi7zbahxpDJLjooEYi9nTW9KdSBcEfYpgy4ESnuok/s640/close-up-photo-of-vintage-typewriter-1425146.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Geçtiğimiz seneki Polisiye Challenge'tan alnımın akıyla çıkınca, 2020 için yeni bir liste oluşturmaya karar verdim. Yarışmaya belirlediğim on kategori ile katılıyorum. Bazı kategoriler geçen yıldan, bazılarını ise yeni uydurdum. Henüz tüm kitapları seçmedim ama okumayı düşündüğüm üç kitabı ekledim. Yeni kitaplar seçtikçe elbette listeyi güncelleyeceğim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Evet, buyrunuz 2020 polisiye kategorilerine!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>1. Doğduğunuz yıl ya da sonraki on yıl içinde yayımlanmış bir polisiye:</b></div>
<div style="text-align: justify;">
A Great Deliverance - Elizabeth George</div><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><b>2. Kuzey Avrupa (Nordik) polisiyesinden bir roman (olmazsa olmaz):</b></b></div><div style="text-align: justify;"><b><b> </b></b><br /></div><div style="text-align: justify;"><b><b><br /></b></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><b>3. 2020'de yayımlanacak bir polisiye:</b></b><br />
One of Us is Next - Karen McManus<br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><b>4. Kadın bir yazarın kaleme aldığı "yerli" bir polisiye:</b></b></div>
<div style="text-align: justify;">Farahnaz'ın Çiçeği - Yaprak Öz</div>
<br />
<div style="font-weight: bold; text-align: justify;">
<b>5. Amerika, Batı Avrupa ya da Türkiye menşeili olmayan bir polisiye:</b></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<b><b>6. Bir polisiye serisinin ikinci kitabı:</b></b></div>
<b></b>Good Girl, Bad Blood - Holly Jackson <br />
<div style="text-align: justify;">
<b><b><br /></b></b>
<b><b>7. Sinemaya uyarlanmış bir polisiye:</b></b></div>
<b>
</b>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<b><b><br /></b></b>
<b><b>8. Yazarı 20. yüzyılın ilk yarısında doğmuş bir polisiye:</b></b></div><div style="text-align: justify;">Cover Her Face - P. D. James</div>
<b></b><br />
<div style="text-align: justify;">
<b><b>9. Yazarını ilk defa okuyacağınız bir polisiye:</b></b></div>
<div style="text-align: justify;">The Girl in the Ice - Robert Bryndza</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><b>10. Sevdiğiniz/önceden okuduğunuz polisiye yazarının okumadığınız bir kitabı:</b></b></div>
<div style="text-align: justify;">Ateş Etme İstanbul - Celil Oker<b> </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-83377248957731915052019-12-30T21:51:00.000+03:002020-01-01T15:02:47.759+03:00Polisiye Challenge 2019 - Neler Okudum? (II)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk-ZiMQMwRMpw2fPjW5MLECEWdHcjh46AQA16XrgDLo2MrAf9pj-T1zh1tvO13q2X9UTe-mhA-kUXDEHSzTzzHJEbNDUxc_AXKOiLpdCQPRZVM9Q6WpFFHul73GoN-9VOZuep7bV6hj8eM/s1600/pile-of-assorted-novel-books-694740.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="961" data-original-width="1600" height="384" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk-ZiMQMwRMpw2fPjW5MLECEWdHcjh46AQA16XrgDLo2MrAf9pj-T1zh1tvO13q2X9UTe-mhA-kUXDEHSzTzzHJEbNDUxc_AXKOiLpdCQPRZVM9Q6WpFFHul73GoN-9VOZuep7bV6hj8eM/s640/pile-of-assorted-novel-books-694740.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u><br /></u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Mola bitti. Bir önceki postta kaldığım yerden devam ediyorum.</u></b> </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Polisiye challenge için okuduğum altıncı kitap Alman yazar <b><u>Jakob Arjouini</u></b>'nin ilk basımı 1985'te yapılan <b><u>Happy Birthday, Turk!</u></b> isimli romanı oldu. Bu kitabı <b><u>"Türkçe ve İngilizce dilleri dışında bir dilde yazılmış çeviri kitap"</u></b> kategorisi için seçtim. Kayankaya ismiyle de bilinen serinin ilk romanı, özel dedektif Kemal Kayankaya ile tanıştırıyor bizi. Türkiye'de doğmuş, Almanya'da büyümüş bir göçmen olan Kayankaya, Alman polisinin kovuşturmaktan vazgeçtiği bir cinayetin peşine düşüyor. Kendisi gibi göçmen olan genç bir kadın, öldürülen kocasının katilini bulması için Kayankaya'yı tutuyor. Göçmenlerin maruz kaldığı ırkçı tavırlardan Alman polisinin yozlaşması ve kural tanımazlığına kadar pek çok meseleye değinen kitap, gedikli polisiye okurunun seveceği türden, ipuçlarının peşinde koşan, kurgusu sağlam bir roman. Bu kitap nezdinde bahsetmek istediğim iki mevzu var. Birincisi, Arjouini'nin 48 yaşında hayatını kaybetmesi ve -gayet bencilce olacak ama- yazdığı serinin yarım kalması. İkincisi ise baş karakteri Türkiyeli göçmen olan bir polisiye serisinin çevirisinin bugün Türkçe olarak bulunmaması. Doğrusunu söylemek gerekirse Can yayınları Arjouini'nin üç kitabını yayımlamış ama şu an satın alabileceğimiz baskısı yok. Bu durumda ya orijinal dil olan Almanca versiyonunu ya da benim gibi İngilizce çevirisini okumanız gerekiyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gelelim okuduğum yedinci kitaba. İlgili kategori <b><u>"Sinema ya da televizyona uyarlanmış bir polisiye"</u></b> idi. Seçtiğim kitap tam olarak televizyona ya da sinemaya uyarlanmış bir hikaye değil. Ama Veronica Mars aslen bir TV dizisi olduğu için, yaratıcısı <b><u>Rob Thomas</u></b>'ın kaleme aldığı ikinci Veronica Mars romanı <b><u>Mr. Kiss and Tell</u></b>'i listeye ekledim. İyi ki de yapmışım çünkü Veronica Mars'ın dünyasını ne kadar özlediğimi fark ettim. (Bu sene gösterime giren dördüncü sezonu henüz izlemedim. Umarım yakın zamanda o açığı kapatacağım) Veronica'nın Logan ile olan ilişkisi, Logan'ın alaycı ve esprili dili, Veronica ve babasının arkadaşlığı, Mac'in teknolojik alet söz konusu oldu mu şaşırtmayan yetkinliği, vs. her şey o kadar tanıdıktı ki. Veronica bu sefer cinsel saldırı sonrası ölsün diye yol kenarına atılan ama hayatta kalan genç bir kadının tecavüzcüsünün peşine düşüyor. Veronica'nın iz sürerken fark ettiği ipuçları, saptığı çıkmaz sokaklar, tam vazgeçerken yeni bir umudun belirmesi vb. detayların işaret ettiği gibi klasik bir VM anlatısıyla karşı karşıyayız. Hem gizem seviyesi ve sürükleyiciliği, hem de özlediğim(iz) karakterleri sebebiyle tüm VM severlere tavsiye edeceğim bir romandı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Challenge'ın sekizinci kitabı için 1936'ya döndüm ve <b><u>"20. yüzyılın ilk yarısında yazılmış bir polisiye"</u></b> kategorisi için <b><u>Halide Edip Adıvar</u></b>'ın kaleme aldığı <b><u>Yolpalas Cinayeti</u></b>'ni okudum. Öncelikle belirtmekte fayda var, bu kitap bir polisiye değil. Hikayenin merkezinde işlenen bir cinayet var ama kitap "kim öldürdü?" sorusunun peşinden gitmeyi seçmiyor. Roman katil olmakla suçlanan genç bir kadının mahkeme sahnesiyle açılıyor. Daha sonra geri dönüşlerle hikayenin arka planı aktarılıyor. Halide Edip'in yerli (Nişantaşılı) burjuvaziye yönelttiği eleştiriler keskin, ama romanın asıl ağır basan meselesi "adalet" duygusu. Kuru bir adalet anlayışından ziyade sebepleri anlama ve bağışlama (ıslah etme) temelli bir adaletin önemine ve bu duyguyu yitirmenin toplumsal hafıza ve vicdanda açacağı tehlikelere değiniyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dokuzuncu kitap, İsveçli meşhur yazar <b><u>Camilla Lackberg</u></b>'in ilk romanı <b><u>The Ice Princess</u></b> oldu. Açıkçası bu kitabı <b><u>"baş kahramanı kadın olan bir polisiye"</u></b> kategorisine seçmemin sebebi özette geçen Erica Falck karakteriydi. Anne-babasının ölümünün ardından çocukluğunun geçtiği kasabaya dönen Erica, çocukken yakın arkadaşı olan ama günün birinde hiçbir açıklama yapmadan ondan uzaklaşan Alex'in öldürülmesi ile sarsılır. Kendi çabaları ile katilin peşine düşen Erica'nın yolu, eskiden arkadaşı olan polis dedektifi Patrick Hedström ile kesişir. Açıkçası ana hikayeyi beğendim, gayet katmanlı ve iyi örülmüştü. Ama sıra yan hikayelere gelince işin rengi değişti. Romanı uzatmak için konulmuş hissi yaratan ve hikayeyi zenginleştirdiğini hiç düşünmediğim Erica'nın aşk hayatı, kardeşinin kocası ile yaşadığı problemler, vs. gibi kısımları atlayarak ilerledim. Son olarak, hikayenin baş karakteri Erica iken, romanın ikinci yarısında erkek bir karakterin dizginleri ele geçirmesi ise can sıkıcıydı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okuduğum son kitap ise polisiye türünün en klasik ismi <b><u>Agatha Christie</u></b> ile oldu. <b><u>"İsminde cinayet geçen sözcüğü geçen bir roman"</u></b> kategorisi için Nil Nehrinde Cinayet kitabını seçtim. Aslında bu romanın orijinal isminde "cinayet" kelimesi geçmiyor ("Nil Nehrinde Ölüm"). Ama benim okuduğum 1970li yıllarda basılmış Altın Kitap versiyonu, romanı bu şekilde çevirmiş. Agatha Christie'nin ipuçlarını sere sere ilerlediği, son sahneye kadar katili açıklamadığı, onca ipucuna rağmen beni ters köşe yaptığı bir romandı. Açıkçası seneyi bir klasikle bitirmek iyi geldi. Bir de önümüzdeki sene için listeye bir Agatha Christie romanı eklemem gerektiğini hatırlattı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Bu bir senelik deneyim üzerine ne söyleyebilirim?</u></b> Okuyacağım kitaplar üzerine kafa yormak, blog sayfalarını-instagram hesaplarını kurcalamak, goodreads yorumlarına bakmak işin en heyecanlı kısımlarından biriydi. Kitaplar konusunda çok katı olmamak, açık kapı bırakmak, bazı durumlarda kervanı yolda düzmek ve listeyi güncelleyebilmek de bana iyi geldi. Kitap sayısı benim için idealdi. Sene içinde hem edebi hem akademik sürüyle metin-kitap okuduğum için polisiye challenge'ı on kitapla sınırlamak gerçekçi bir hedef çıktı. Sonuçta herkesin okuma hızı ve hayattaki öncelikleri farklı. Dolayısıyla bazı okuma gruplarının büyük hedeflerine yetişemiyorsak, kendi küçük hedeflerimizle de pek âlâ idare edebiliriz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yeni yılın ilk postunda <b><u>2020 Polisiye Challenge</u></b> kategorilerimi ve bazı kategoriler için seçtiğim kitapları yazacağım.<br />
<br />
Yolumuzun edebiyattan geçtiği güzel bir sene diliyorum herkese!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-80545176904915160252019-12-29T22:41:00.003+03:002019-12-30T21:58:12.188+03:00Polisiye Challenge 2019 - Neler Okudum? (I)<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJjPQsjjEBybtHfoIw_-pOIeDgqKqP5XdzvaEiWufMCxAGrp49dt1gcRt7JiFq1tAMdnniUQYeV88jNIKunoALh0ud_76fuIp7DASWH2SQs4XupZVWUa-RhmAr63_7-99PuEgBKezwhRbZ/s1600/photo-of-teacup-on-top-of-books-1831744.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJjPQsjjEBybtHfoIw_-pOIeDgqKqP5XdzvaEiWufMCxAGrp49dt1gcRt7JiFq1tAMdnniUQYeV88jNIKunoALh0ud_76fuIp7DASWH2SQs4XupZVWUa-RhmAr63_7-99PuEgBKezwhRbZ/s640/photo-of-teacup-on-top-of-books-1831744.jpg" width="640" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Geçen sene ilk kez kendime bir kitap okuma challenge'ı oluşturmuştum. O postta da bahsettiğim gibi senelerdir türlü blog ve instagram hesaplarının düzenlediği okuma listelerini takip eder ve bazılarına katılırım. Lakin şimdiye dek hiçbirini tamamlayamadım. Sanırım iki temel sebebi var: Genelde bu listelerde öngörülen kitap sayısı, benim bir yılda okuduğum ortalama kitap sayısından fazla oluyor. Bir de araya aklıma esen/yeni çıkan/popülerleşen kitapları sıkıştırınca bu listeleri tamamlamam iyice zorlaşıyor. Bu iki sorundan hareketle kendi listemi hazırlarken, hem en çok "liste dışılık yaptığım" kitap türünde -polisiye- okumaya, hem de kategori (ve dolayısıyla kitap) sayımı kısa tutmaya karar verdim. Ve ta-da! işe yaradı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Listenin tüm kategorilerini sene başında belirlemedim. Hatta öngördüğüm bazı kitaplarda değişiklik yaptım. Mesela "Türkçe ve İngilizce dışında bir dilde yazılmış bir çeviri" kategorisinde aslında İspanyol yazar Antonio Hill'in "The Summer of Dead Toys" kitabını okumayı planlamıştım. Ama kitabın elimdeki soft kopyasını kaybettiğim için değiştirmek zorunda kaldım. Bazı kategorilerde ise esnetme yaptım, örneğin "TV ya da sinemaya uyarlanmış bir kitap" kategorisinde okuduğum son Veronica Mars kitabının -Mr. Kiss and Tell- aslında birebir TV uyarlaması yok. Ama kitabın karakterlerinin TV dizisi var -hatta bu sene yeni bir sezon geldi- o yüzden listeye eklemekte beis görmedim.<br />
<br />
Bir de bahsetmeden geçmeyeyim, bu postu yazarken yıl içinde instagram ve goodreads hesaplarım aracılığıyla aldığım notlardan faydalandım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Evet hazırsak, başlıyorum.</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İlk okuduğum kitap <b><u>"Kuzey Avrupa (Nordik) polisiyesi"</u></b> kategorisi için seçtiğim <b><u>Jo Nesbo</u></b>'nun <b><u>Yarasa</u></b>'sıydı. Aslında planlanmış bir okuma değildi. Kitaba okulun kütüphanesinde denk gelince listeme eklemeye karar verdim. Norveç polisiyesinin ünlü karakteri Harry Hole'nin (Holly diye okunduğunu bu kitapta öğreniyoruz) ilk macerası Avustralya kıtasında geçiyor. Öldürülen Norveç vatandaşı genç bir kadının katilini arayan Hole, okuru ülkenin sömürgecilik ve ırkçılık tarihine, yerliler ve beyazlar arasındaki ilişkilere ve yerli mitlere sürüklemeden bırakmıyor. Hikaye yavaş başlayıp, zaman zaman hızlanıyor, sonra tekrar yavaşlıyor. Avustralya'nın kültürel geçmişine yaslanan, yer yer işin polisiye kısmından kopan bir kitap Yarasa. Yine de sürükleyici ve insanı hiç beklemediği bir yerden vuracak kadar acımasız.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İkinci okuduğum kitap yabancı blogger hesaplarında görüp merak ettiğim ve <b><u>"Son üç sene içinde yazılmış"</u></b> kategorisi altında okuduğum, <b><u>Karen McManus</u></b> imzalı <b><u>One of Us is Lying</u></b> oldu. Bir odada sadece beş öğrenci var. İçlerinden birisi ölüyor. Diğerleri "ben öldürmedim" diyor. Hangisi yalan söylüyor? Roman odadaki dört karakterin ağzından yazılmış. Hikayeyi anlatırken sırayla ilerliyorlar. Genellikle birinin bıraktığı yerden diğeri anlatma görevini devralıyor. Sıkı bir "page turner" kendisi. Sırf merakıma yenildiğim için uykusuz kaldığım zamanlar oldu. Karakterlerin hepsinde bir ilerleme, dönüşme durumu söz konusu. Bu da okura karakter derinliğine dair tatmin duygusu veriyor. Türkçe'ye <b><u>Yabancı Yayınları</u></b> tarafından çevrilmiş. Benim için bu senenin en güzel keşiflerinden biri oldu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sıra geldi okuduğum üçüncü kitaba: <b><u>M. Murat Somer</u></b>'in meşhur <b><u>Hop-Çiki-Yaya</u></b> serisinden <b><u>Buse Cinayetleri</u></b> (<b><u>"bir polisiye serisinin ilk kitabı"</u></b> kategorisi). Kitap beni hiç bilmediğim bir dünyaya, travestilerin yaşamına sürükledi. İsmini hiç öğrenemediğimiz ana karakterimiz, bir kulüpte idarecilik yapan, aynı zamanda mekanın ortaklarından bir drag queen. Bir gece yarısı kapısını çalıp ondan yardım isteyen Buse'nin ölü bulunmasının ardından dedektiflik işine soyunuyor. Polisiye türünün gediklileri için zayıf bir kurgusu var ama yazarın dili çok güzel akıyor. Toplumdan itelenen, dışlanan travestileri romanın tam merkezine, üstelik bunu bir acıma/acındırma şovuna dönüştürmeden, hatta tam aksine güçlendirerek koyan bir "aykırı" roman. Ayna tuttuğu toplumsal gerçekliği merak eden polisiye severlere kesinlikle tavsiye ederim. Bu arada bu romanın ardından serinin ikinci kitabı <b><u>Peygamber Cinayetleri</u></b>'ni de okudum ve ilkinden çok daha iyi bir kurgusu olduğunu düşünüyorum. İlk kitapta aradığınızı bulamadıysanız vazgeçmeyin, mutlaka ikinci kitap ile devam edin derim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Challenge listemin dördüncü kitabı bir arkadaşımın tavsiyesi (hatta kitabı ödünç vermesi) üzerine okuduğum <b><u>Fener Balığı</u></b> oldu. <b><u>"Kadın bir yazarın kaleme aldığı polisiye"</u></b> kategorisinde listeme eklenen kitabın yazarı <b><u>Nuray Atacık</u></b>'ın ilk romanı, ki kendisi bu yaz ikinci romanı Bukalemun'u yayımladı. Eğer vakti zamanında Her Temas İz Bırakır'ı okuyup sevdiyseniz Fener Balığı'nı da seversiniz diye düşünüyorum. Benzer bir cinayet büro ekibinin çözmeye çalıştığı bir vaka ile karşı karşıyayız. Hatta ekiptekiler de Behzat Ç.'nin ekibindekileri anımsatıyor. Bilgisayar ve her türlü teknolojik aletten şıp diye anlayan genç kadın polis, tövbe edip doğru yolu bulmuş delifişek bir erkek polis, ondan daha genç ve hovarda, aynı zamanda biraz da komik erkek polis ve amirleri Murat. Roman birden fazla karakterin hikayesine odaklanarak başlayınca ortaya çok katmanlı bir hikaye çıkacak zannedebilirsiniz. Pek öyle değil. Ama dili çok akıcı ve hızlı bir polisiye. Satır aralarındaki cinsiyetçiliği de biraz göz ardı etmeniz gerekebilir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Beşinci kitap uzun zaman önce aldığım ve raf bekleyen <b><u>Ahmet Ümit</u></b> romanı <b><u>Beyoğlu'nun En Güzel Abisi</u></b> oldu. Kendisine layık gördüğüm kategori <b><u>"İstanbul'da geçen bir polisiye"</u></b> idi. Lise yıllarında çok severek okuduğum Ahmet Ümit ile son dönemde yıldızım pek barışmıyor. Bu kitap da fikrimi değiştirmedi açıkçası. Cumhuriyet tarihi boyunca sürekli (kentsel ve etnik anlamda) dönüşen Tarlabaşı, hikayenin merkezini oluşturuyor. Komiser Nevzat'ın sürekli Ali üzerinden verdiği tarih dersleri bir yerden sonra bana bıkkınlık verdi. Roman aynı zamanda kadın konusunda sürekli yalpalıyor. Kendini kadınlara üstünlük taslamayan, eşitlikçi bir yere konumlandırıyor gibi görünse de hikayedeki kadın karakterler hep erkekler üzerinden var edilmiş. Misal, genç erkeğe aşık olmuş yaşı geçkinler (bu aşk yüzünden "düşmüş" bir hale gelmeleri de ayrıca anlamlı), erkeğe duyduğu aşk ile dönüşüp doğru yolu bulanlar, ekip arkadaşına aşık temiz aile kızları, kötü yola düşmüş kör aşık kadınlar vs. Ayrıca öldürülen Engin karakterinin geliştirilmemiş olması, bu cinayetin işlenme sebebi ve katiline dair merak uyanmasını engelliyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Burada küçük bir mola veriyorum. Listenin geri kalanı bir başka post ile geliyor.</u></b></div>
selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-58679853818473090132019-05-04T19:28:00.002+03:002020-01-12T21:20:49.515+03:00Nora Bir Bebek Evi <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgggix8Bw3uGCmrU79NeRNDd1XynK2GR1_BZ9Fz1pB5LCgKt_hU3Qjp_qk-sryhe27rmmTM4cH6WnMVLKtSH2KlGEvZQGVHPRBrofuEbP0hMHWe6q9v_GmzukDh5Q5Ge-FBItHLNQFUC-4h/s1600/unnamed.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1600" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgggix8Bw3uGCmrU79NeRNDd1XynK2GR1_BZ9Fz1pB5LCgKt_hU3Qjp_qk-sryhe27rmmTM4cH6WnMVLKtSH2KlGEvZQGVHPRBrofuEbP0hMHWe6q9v_GmzukDh5Q5Ge-FBItHLNQFUC-4h/s640/unnamed.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Geçtiğimiz haftalarda Şehir Tiyatroları'nın sahnelediği Danimarkalı yazar Henrik Ibsen'in elinden çıkma "<b><u>Nora Bir Bebek Evi</u></b>" adlı oyunu izledim. Bu oyunu seçmemin iki sebebi vardı: 1879'da yazılmış feminist bir metindi ve oyunun çevirmenlerini ismen de olsa biliyordum. Oyunun baş kahramanı Nora, üç çocuk annesi evli bir kadın. Eşi Torvald ise yeni terfi almış bir banka müdürü. Ailenin ekonomik durumu oldukça iyi. Hem ev işlerini gören hizmetlileri, hem de çocuklarına bakan dadıları var. Nora'nın kocası başta olmak üzere çevresindekilerin gözündeki sürekli alışveriş yapan, kocasının parasını çarçur eden müsrif kadın imajına sahip. Örneğin, çocuklara aldığı Noel hediyelerini gösterdiği sahnede, kocası Nora'ya verilecek en iyi hediyenin nakit para olduğunu belirtiyor ve uzattığı parayı Nora cilveli bir şekilde kabul ediyor. Aslında Nora ve Torvald arasındaki ilişki sürekli bir cilveleşme halini taşıyor. Gerginlik, uzun sessizlik ya da çatışma yok bu ilişkide. Her daim neşeli bir Nora var. Kendisinden beklenen güzel kıyafetleriyle ortalıkta salınması, partilerde davetlileri büyüleyecek danslar etmesi ve en nihayetinde Torvald'ın koluna takılı bir süs eşyası gibi durmasıdır. "Küçük tarla kuşum" diye sever Torvald onu. Ama "tarla kuşu" ne zaman fikir belirtecek, hatta kocasıyla çelişecek olsa Torvald'ın ses tonu değişir. Hemen geri adım atar Nora. Yaptığı tek meydan okuma, kocasının yemesini yasakladığı tatlıları gizli gizli mideye indirmektir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Etrafındakilere sahnelediği "müsrif kadın" karakteri, aslında Nora'nın maskesidir. Torvald'ın tedavisi için aldığı ve kimselerin bilmediği yüklü miktarda bir borç ödemektedir. Müsriflik bir yana eline geçen her kuruşun hesabını yapan Nora'nın, bir başka kusuru daha bulunur: borç almak için imzada sahtecilik yapmıştır. Bir banka müdürü olarak dürüstlüğün önemini vurgulayan Torvald ile türlü dolaplar çevirmiş Nora'nın evliliği bu gizemin ağırlığına dayanabilecek midir? Ibsen'in bir arkadaşının hayatından esinlenerek yazdığı belirtilen bu oyun, yazıldığı dönemi düşündüğümüzde bir feminist manifesto niteliği taşıyor. Nora'nın dönüşümünü irdeleyen oyun aynı zamanda kadın erkek ilişkilerine ve kadının evlilik içindeki rolüne dair pek çok sorgulama yapıyor. Yine de Nora'nın suçlandığı meseleler dikkate alındığında, daha güncel bir yorumu sahnelenebilir mi diye merak ediyor insan. Bir kadının kocasından sır saklaması kadının ahlaksızlığını tartışmaya açan bir durum değil günümüzde. Daha çetrefilli meseleler üzerinden ahlak sorgulaması ile sahnelense özellikle genç seyirciyi daha iyi yakalar diye düşünmeden edemedim. Zira oyunu birlikte izlediğim, öğretmenlerinin eşliğinde tiyatroya gelmiş liseli öğrenciler telefonlarına bakarak ne kadar sıkıldıklarını belli ettiler sürekli. </div>
selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-25001446968160334592019-03-06T13:04:00.000+03:002019-12-29T19:44:06.329+03:002019 Polisiye Reading Challenge<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0uUqTgG9vOfTDbzwVYlCDMRo8Br5Xf4mGemIzuUSVBzPS-PQTuFZyxX3nk0pwiAMrt_EV5BOAnZH7jLYiluC2pudlYpsOqo_ADk7SvR-_D8fa0S4L-bjdwfiAnWhY3wNxbHgjJMDTSEeQ/s1600/free-book-pictures-download-images-on-unsplash-5bbd6c70a9875.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="667" data-original-width="1000" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0uUqTgG9vOfTDbzwVYlCDMRo8Br5Xf4mGemIzuUSVBzPS-PQTuFZyxX3nk0pwiAMrt_EV5BOAnZH7jLYiluC2pudlYpsOqo_ADk7SvR-_D8fa0S4L-bjdwfiAnWhY3wNxbHgjJMDTSEeQ/s640/free-book-pictures-download-images-on-unsplash-5bbd6c70a9875.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Özellikle Instagram ve Blogger üzerinden kitap severlerin hesaplarını takip ediyorsanız, mutlaka denk gelmişsinizdir okuma listelerine. Ben senelerdir denk gelirim, bir çoğuna da büyük bir hevesle katılırım, ama bir listeyi bile bitirdiğim henüz görülmedi. Ama o hazırlanmış listeyi elime alıp kütüphanemin karşına geçmekten, kitapları tek tek elleyip kategorilere karar vermekten büyük zevk alırım. Geçen Aralık ayında bir bir önüme düşmeye başladı birçok hesabın okuma listeleri. Çok yaratıcı, üzerinde düşünülmüş başlıklar taşıyan bu listelere bakarken birden dedim ki: ben neden bir liste yapmıyorum? Polisiye türünde okumayı sevenlerin ilgisini çekebilecek, ayrı ama bir yandan da birlikte sürdüreceğimiz, birbirimizin listesinden yeni kitaplar keşfedeceğimiz bir okuma pratiğini hayata geçirme fikrini sevdim. </div>
<br />
Belirlediğim kategoriler şöyle:<br />
<span style="background-color: #f3f3f3;"><br /></span>
<span style="background-color: #f3f3f3;"><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">1. 20. yüzyılın ilk yarısında yazılmış bir polisiye:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Yolpalas Cinayeti - Halide Edip Adıvar</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">2. İstanbul'da geçen bir polisiye:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Beyoğlu'nun En Güzel Abisi - Ahmet Ümit</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">3. Türkçe ve İngilizce dilleri dışında bir dilde yazılmış çeviri kitap:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Happy Birthday, Turk! (orijinal dil Almanca)</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">4. İsminde "cinayet" sözcüğü geçen bir roman:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Nil Nehrinde Cinayet - Agatha Christie</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">5. Kadın bir yazarın kaleme aldığı bir polisiye:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Fener Balığı - </span><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Nuray Atacık </span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">6. Kuzey Avrupa (Nordik) polisiyesinden bir roman: </b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Yarasa - Jo Nesbo</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">7. Sinema ya da televizyona uyarlanmış bir polisiye:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Mr. Kiss and Tell (Veronica Mars) - Rob Thomas</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">8. Son üç sene içinde yazılmış bir polisiye:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">One of Us Is Lying (Birimiz Yalan Söylüyor) - Karen M. McManus</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">9. Bir polisiye serisinin ilk kitabı:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">Buse Cinayetleri (Hop-Çiki-Yaya Serisi) - M. Murat Somer</span><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><b style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;">10. Baş kahramanı kadın olan bir polisiye:</b><br style="font-family: Tinos; font-size: 15.4px;" /><span style="font-family: "tinos"; font-size: 15.4px;">The Ice Princess - Camilla Lackberg</span></span>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-90022973623299911362019-02-23T16:05:00.002+03:002019-02-23T16:08:00.236+03:00We Are Back!<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3zxl3oWeTTvdsq1k1VZsrjp4qRX2U12qBVl93h6KrTXxdUZAHyyGIbnCZC3PUmLYA60ydyNakbGRNqsTwPAUjWadpwJrCeYJJy4QSFZIu2IH5LIxH2YQSpewcWyfQrcnS9fKaU5rmks3g/s1600/stockphoto.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="425" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3zxl3oWeTTvdsq1k1VZsrjp4qRX2U12qBVl93h6KrTXxdUZAHyyGIbnCZC3PUmLYA60ydyNakbGRNqsTwPAUjWadpwJrCeYJJy4QSFZIu2IH5LIxH2YQSpewcWyfQrcnS9fKaU5rmks3g/s640/stockphoto.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
Çok uzun bir aradan sonra merhaba!<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
Geçenlerde iki yakın arkadaşımla sohbet ediyorduk. Üçümüz de hayatımızın belirli dönemlerinde blog yazmış insanlarız. Yeniden yazmaya başlamak vs. üzerine konuşurken blogların öldüğünden, artık tüm etkileşimin görsellik üzerinden yürüdüğünden söz ettiler. Açıkçası bu ilk defa duyduğum bir mesele değil. Instagram ve Youtube'un "video killed the radio star" benzeri bir durum yaşattığının farkındayım. Kaldı ki bu yükselen yıldızları kendim de kullanıyorum. Youtube kanalım yok ama düzenli takip ettiğim kanallar mevcut. Instagram'da ise aktif kullanıcıyım ve fotoğraflara bakmayı, ışığın nasıl kullanıldığı, kompozisyonun nasıl kurulduğu gibi konulara kafa yormayı, beğendiğim hesaplardan ilham almayı ve kendi çektiğim fotoğrafları yüklemeyi seviyorum. Ama fotoğrafların altını mini blog gibi kullanmaktan hoşlandığım söylenemez. Genellikle uzun foto altı yazılarını okumuyorum çünkü Instagram kullanma sebebim görsel anlatım odaklı. Herkesin sosyal medya araçlarını kullanma şekli farklı ve benimkisi böyle. Bu yüzden fotoğrafların altına uzun captionlar yazmak içimden gelmiyor. Lakin yazı yazmayı da çok özlediğim aşikar. O yüzden bu eskimiş, arkaik, artık çoğu insanın yüzüne bakmadığı sosyal medya alanına geri dönmek istedim. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
Kemerlerinizi bağladıysanız başlıyoruz!!selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4963844025305090265.post-50946412117213025522016-02-07T10:36:00.000+02:002016-02-07T10:52:58.910+02:00Duvarlarla Konuşan Kadın <div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEit0Dwif9bMSszdfRz3owXkL7tYsfLpJHD1LN81VObGmfdoFXDHdtuc8_KxkBoQ3X9SxObRVDwTpOugbhCUBe8T40kdWox4HT5CuA0Rpti0hWRzHXW-Pa70Jgi38OJsizIjfo1wrzSy6iuU/s1600/IMG_4362.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEit0Dwif9bMSszdfRz3owXkL7tYsfLpJHD1LN81VObGmfdoFXDHdtuc8_KxkBoQ3X9SxObRVDwTpOugbhCUBe8T40kdWox4HT5CuA0Rpti0hWRzHXW-Pa70Jgi38OJsizIjfo1wrzSy6iuU/s640/IMG_4362.JPG" width="640"></a></div>
<br>
<span style="background-color: #eeeeee;">Geçtiğimiz haftasonu Profilo AVM'de <b>Shirley</b> isimli oyunu izlemeye gittik. Bir alışveriş merkezinde tiyatro izleme fikri biraz garip gelse de, film izlemeye alıştırılmış bünyelerimiz pek de yadırgamadı. Konusunu okumaya bile gerek görmeden, sırf Sumru Yavrucuk oynuyor diye girdim salona. Oyunun hemen başında fenalaşan bir teyze ile önce ne olduğunu anlamayan sonrasında konsantrasyonu bozulduğu için sinirlendiğini düşündüğüm Sumru Yavrucuk'u saymazsak akşamımız olaysız geçti. Fenalaşan teyze dışarı çıkarıldıktan bir süre sonra salona geri döndü ve oyunun kalanını izledi neyse ki.</span><br>
<span style="background-color: #eeeeee;"> </span><br>
</div><a href="http://gundeliklakirdilar.blogspot.com/2016/02/duvarlarla-konusan-kadn.html#more">Read more »</a>selenhttp://www.blogger.com/profile/14041383662858460385noreply@blogger.com0