2 Aralık 2010

Hangi Şehrin Kaderisin?

Adana'da doğmuş babam. Sonra İskenderun, Mersin, Urfa derken Bursa'da bulmuş kendini. Ardından da kayığı kıyıya bağladıkları Ankara. Lise ve üniversite Ankara'da. Sonra yüksek lisans için almış soluğu İstanbul'da. Okul biter bitmez dönmüş yine şehrine. Devlet kurumlarında çalışmak o yıllar çok revaçta. Sınava girdiği ilk kurum "kazandın" demiş. "Bir şartımız var ama. İstanbul'a gideceksin." O saniye vazgeçmiş bizimki. Hevesle sınav sonucunu bekleyen babasına "İstanbul'a git dediler, reddettim" demiş. Bir gün gazetede başka bir ilan görmüş babası. "Oğlum demiş, bir de bunda dene şansını. Hem bak bu Ankara'da." Gitmiş sınava girmiş babam. "Kazandın," demişler "gel başla." Gitmiş. Başlamış orada çalışmaya. Ortama tam alışmak üzereyken toplamışlar göreve yeni başlayan ekibi. "Sen-sen İzmir'e, sen-sen İstanbul'a" deyip dağıtmışlar herkesi. Bizimkinin şansına İstanbul düşmüş. Belli ki İstanbul hep çağırmış onu da, bizimki anca o gün çağrıya yenik düşmüş. Tası tarağı toplamış gitmiş İstanbul'a. Baba ocağından gidiş o gidiş. Bir daha dönmemiş Ankara'ya.

Bugün Aşk Tesadüfleri Sever filminin fragmanında kızı İstanbul'a giden anne "İstanbul'a gidip Ankara'ya dönen duydun mu sen hiç" diye sorunca babamın hikayesi düşüyor aklıma. Bir de son zamanlarda düşüne düşüne kukumav kuşu kesildiğim mesele. Şehirler kaderimiz değil, asıl biz şehirlerin kaderiyiz. Onlar kaderlerine kim düştüyse onu yanına çağırıyor.