11 Eylül 2009

Boston'da Uzun Bir Haftasonu

Amerika'nın en sevdiğim özelliklerinden biri tatillerin 23 Nisan, 30 Ağustos gibi belirli günler olmaması. Onun yerine Eylül'ün ilk pazartesisi, Ekim'in ikinci pazartesisi gibi günler seçmişler. Dolayısıyla her sene birkaç defa "long weekend" oluyor. (Fırsat bulsalar mezarda adam çalıştıracak Amerikalılar'a pek yakıştıramadım. Yani bu sene Labor Day haftasonuna geldi, tatil yok gibi bi sendromu nasıl olur da yaşatmazlar Amerikan halkına. Gerçi bizdeki Şeker ve Kurban bayramı gibi uzun tatiller de Amerika'da yok. Oysa Türkiye'de öyle mi? Her sene denk gelmiyor tamam ama bi denk geldi mi de köşeyiz valla!)

Bu seneki ilk long weekend'imiz geçtiğimiz haftasonuydu. Pazartesi tatildi (Labor Day), cuma günü dersim yoktu, biz de düştük yollara Perşembe gecesinden, Boston'a gittik. Mega Bus'ın daha önce de bindiğimiz, çok çok çok ama çok erkenden alırsan biletlerini 1 (yazıyla bir) dolarese sattıgı otobüsüne bindik. Biz 1 dolar vermedik tabi, biz alana kadar bilet fiyatları artmıştı ama yine de cüzi birşey verdik. Ucuz otobüs diye kelle koltukta gidilen Metro vb. otobüs şirketlerinden sanılmasın. Kurallara riayet eden, hız sınırını aşmayan bir şirket kendisi. Amerika'da bir kaza yapmanın bedeli (ödenecek tazminatların yüksekliğinden) son derece ağır olduğu için kelle koltukta götürmeye cesaret edemiyorlar sizi. Bu sefer bindiğimiz otobüste ne problem vardı bilmiyorum ama zıplaya zıplaya gittik yolu. O zıplamalar esnasında hafif bir panik yaptım ama neyseki o gün okulum vardı ve yorulmuşum ve benden beklenilmeyecek bir performans gösterip bir taşıma aracında uyumuşum. Gecenin bir körü Boston'a vardık. Bizi bekleyen arkadaşlarımızı da uykusuz bıraktık. Herkesin uykusu vardı ama gecenin bi saatine kadar çeneler susmadı. Sonra hadi uyuyalım dendi, artık ne kadar yorulmuşsam, başımı yastığa koyduğum anı hatırlamıyorum.

Next Issue: Boston'da ilk gün neler yaptık? Nereyi gezdik? Hangi tura katıldık? New England'da ilk cadı nerede asılmış? Cheers dizisinin çekildiği bar nerede?

8 Eylül 2009

Biten Bir Tezin Ardından

Tezi yazmakla işin bitmeyeceğini, bir sürü bürokratik işlemle mücadele etmem gerekeceğini pek tahmin edememişim. İstanbul'da geçirdiğim 5 haftalık süreçte neredeyse haftada en az 3 kez okula uğradım. Mezuniyet yazımı çıkartmak için konuşmadığım insan, okulda uğramadığım kurum kalmadı. Kayıt işlerinde yazıyı ellerime alacağım ana saniyeler kala görevli memur nüfus kağıdımı isteyip "aaaa, sizin soyadınız değişmiş" diye haykırınca (o ana kadar sakladım değiştiğini evet) nerdeyse ruhumu teslim ediyordum. Neyseki yeni soyadımı sadece diplomaya eklemeleri gerekiyormuş. Derin bir "oh" çekerek mezuniyet belgemi ellerime aldım (sonra yurtiçi kargoda unuttum; tam bir gece orada bekledi yavrucak).

Bütün koşturmaca arasında beni en çok mutlu eden sözü, bütün tezlerin formatına bakıp kontrol eden Edit Office'deki görevli söyledi. Tezin başına yazdığım "Teşekkür" yazımı çok profesyonelce bulduğunu, insanların neredeyse evdeki köpeklerine bile teşekkür ettiğini, tezin aslında profesyonel bir iş olduğunu ve ona uygun yazılması gerektiğini belirttikten sonra, bir sonraki koca bomboş sayfanın tam ortasına kondurduğum kısa iki satırlık ithafımı çok beğendiğini söyledi.

"To my father,
The most talented and amusing narrator I have ever met…"

"Teşekkür" yazımın son paragrafı ise şöyle oldu.

"I should express my deepest gratefulness to my family; my mother, my father and my sister, who have never let me walk alone. It’s not only their care, support, encouragement and belief in me, but also their own existence, the fact that they’re my family and that they’re always with me, no matter how far away our physical existences are, always gave me the strength to carry on. Last but not least, I should express my extreme indebtedness to my husband, whose presence I undeniably cherish and who never lets me fall into the dark waters of idleness and desperation in any possible way. To him, I owe a lot."

Teşekkür ve ithaf bölümleri, koca tezde yazdığım en zor kısımlardı. Gerçi kime ithaf edeceğimi yazma sürecinde biliyordum ama hangi kelimelerle, işte onu seçmek zor oldu. Teşekkür kısmında profesyonel olmak, aşırı duygusallığa bağlamadan duygusal birşeyler de yazabilmekti bütün meselem. Başardığımı düşünüyorum, o yüzden mutluyum.