4 Haziran 2011

Bir Anti-Başkahraman: Nicholai Hel



Shibumi’nin adını ilk duyduğumda sanırım liseye yeni başlamıştım. Çok yakın bir arkadaşımla beraber Bakırköy’deki Martı kitabevine gider, saatler geçirirdik. O günlerden birinde raflardan çekip çıkarmıştı; “bunu oku çok seveceksin” diyerek. Nedendir bilinmez kitabı satın almadım o gün. Sonra da unuttum gitti. Yıllar sonra tekrar karşıma çıktığında büyük bir hevesle alıp okumaya başladım Shibumi’yi. Okur yorumları çok iyiydi. Üstelik kitabı birlikte okuduğum kitap kulübünün üyelerinden de beğenildiğine dair notlar geliyordu. Thriller tarzı kitapların ezelden beri hayranıydım. Güzel bir okuma seyri olacaktı... diye düşünürken bir baktım işler hiç de hayal ettiğim gibi gitmiyor. Kitabı bir türlü sevemiyorum. Ama inadım inat kel murat, “Biraz daha okuyayım belki severim” diyerek ilk yüz sayfayı devirdim. Orada biraz hareketlenmeye, benim de keyfim yerine gelmeye başladı. Lakin bir müddet sonra kabus geri döndü ve sıkıntıdan çatlaya patlaya, sırf yarım bırakmış olmamak adına bitirdim Shibumi’yi.