4 Haziran 2011

Bir Anti-Başkahraman: Nicholai Hel



Shibumi’nin adını ilk duyduğumda sanırım liseye yeni başlamıştım. Çok yakın bir arkadaşımla beraber Bakırköy’deki Martı kitabevine gider, saatler geçirirdik. O günlerden birinde raflardan çekip çıkarmıştı; “bunu oku çok seveceksin” diyerek. Nedendir bilinmez kitabı satın almadım o gün. Sonra da unuttum gitti. Yıllar sonra tekrar karşıma çıktığında büyük bir hevesle alıp okumaya başladım Shibumi’yi. Okur yorumları çok iyiydi. Üstelik kitabı birlikte okuduğum kitap kulübünün üyelerinden de beğenildiğine dair notlar geliyordu. Thriller tarzı kitapların ezelden beri hayranıydım. Güzel bir okuma seyri olacaktı... diye düşünürken bir baktım işler hiç de hayal ettiğim gibi gitmiyor. Kitabı bir türlü sevemiyorum. Ama inadım inat kel murat, “Biraz daha okuyayım belki severim” diyerek ilk yüz sayfayı devirdim. Orada biraz hareketlenmeye, benim de keyfim yerine gelmeye başladı. Lakin bir müddet sonra kabus geri döndü ve sıkıntıdan çatlaya patlaya, sırf yarım bırakmış olmamak adına bitirdim Shibumi’yi.

Bu sıkıcı girişten sonra daha da sıkıcı olmamak adına nedenlerimi kısaca sıralayıp yazıyı bitiricem. Birinci sebebim ana karakter Nicholai Hel. Çocukluğu ve ilk gençliği ile ellili yaşlardaki haline tanıdık olduğumuz Hel benim için tam bir anti-başkahraman. Rus anne ve Alman babanın ürünü bu muhteşem çocuk bir sürü dil bilir, hep olduğu yaştan küçük gösterir, naked kill yapar yani etrafınızda gördüğünüz en alakasız maddelerle bile sizi öldürebilir, muhteşem sevişir öyle ki Hel’le sevişen kadın bir daha aynı zevki hiç kimsede bulamaz, kendi kendine Bask dilini öğrenmiştir, sonra proximity yeteneği vardır, yani yakınındaki insanların kim olduğunu onları görmeden sezebilir, çok zengindir ama paraya önem vermez, Batı’nın çıkarcı ve materyalist kültürü ile hiç kirlenmemiştir vs. Trevanian, Hel üzerinden kendini epey tatmin etmiş olmalı. Bu üstün insan Fransa’nın Bask bölgesinde milyon dolarlık bir şatoda oturur. Ama Doğu felsefesi ile büyümüştür ve maddiyatçı değildir. Şatosundaki bahçede yetiştirdiği bitkilerle hiç huzuru bulan bir nihilisttir. Anlatırken bile içim şişti. Süper erkek Hel’in karşısında kitapta bahsi geçen kadınlar güçsüz, fazla zeki olmayan, ama eli yüzü düzgün, Hel’in sevişmeye layık gördüğü tipte kadınlardır. Hannah zaten Amerikalı olmasından mütevellit Hel’in gözünde asla saygı uyandıramayacak bir kadındır. Kendi güvenliğini düşünmeyip büyülendiği çiçeklerin güzelliğine kanan süzme bir salaktır. Hanna ise fahişedir ama bunu okulunda öğrendiği için çok nazik, çok kibar, çok hanımefendi, erkeğini mutlu etmeye odaklanmış bir kadındır. Amerikalı adaşı kadar salak değildir. Anlaşılan Trevanian kıyamamış uzak doğulu bir kadın karakteri Amerikalı adaşının seviyesine düşürmeye. Tek olayı “Hel seninle sözleşmem bitiyor, seni bıraksam mı yoksa seninle kalsam mı, ay acaba Paris’e gidip genç sevgililer bulsam mı” diye sayıklamalarıdır. Bir de Hel’le sevişirken giriştikleri iddialar var ki Trevanian erotik fantazilerinin sınırlarını zorlamış yazarken.

Bir diğer mesele de Amerika’ya laf sokma çabası. CIA’i kontrol eden ve Arap ülkelerindeki petrol için onay vermeyeceği terör eylemi bulunmayan, kendi çıkarı için her türlü alçaklığa başvuracak Mother Company fikrine bir eleştirim yok. Ama 400 sayfa boyunca en ufak bir anda bile Amerika’ya laf sokma çabası, yaptığı kötü genellemeler bir yerden sonra kabak tadı veriyor. Bir görüşü/fikri bir kere, iki kere dinlersiniz de elli kere dinlediğinizde artık sizin için bir inandırıcılığı kalmaz, işte o mesele. Mesela Hannah sosyoloji okuyormuş. Trevanian hemen oradan çakmanın yolunu arıyor Amerikalılara: Hel’in ağzından “ay bunlar da böyle bilim bile olmayan şeyleri okurlar ve üniversiteye gittim sanırlar” vari bir cümle dökülüyor. Bu cümleyi de okuyunca "tamam," dedim, "bu kitap benim için bitmiştir."

Öyle insana heyecandan sayfalar çevirten bir ajan romanı kesinlikle değil. Zaten Hel’in neyi nasıl yaptığı da belli değil. Naked Kill işini kıvırdığı için herkesi öldürebiliyor. Ben sandım ki işler ters gidecek, hani bir iki zorlanacak, bir aksiyon olacak ama nafile bir bekleyişmiş. Asıl süpergüç Amerika değil Nicholai Hel'miş. Jack Bauer de yanında halt etmiş. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder