6 Aralık 2014

Unutursam Fısılda: Her İnsan Kendi Mezarının Bekçisidir


Geçtiğimiz hafta bir gündüz seansında, sinemada film izlemeyi evde dizi izlemekle eş tutan bir grup insan (ve onların susamayan çeneleri) ile birlikte, Çağan Irmak'ın son filmi Unutursam Fısılda'yı seyrettim. Irmak'ın tüm işlerini izlememiş olsam da, Ulak izlediklerim arasında en sevdiğim filmiydi, değişmedi (diğer izlediklerim Babam ve Oğlum, Dedemin İnsanları ve Issız Adam). Bir dönem hikayesi anlatan Unutursam Fısılda, gençliğinde sahnelerde fırtına gibi esen pop müzik sanatçısı Ayperi'nin (Hümeyra), seneler sonra baba evine dönmesi ile başlıyor. Kendi evine haciz gelen Ayperi, tüm geçmişini tek bir valize sığdırıp, bir zamanlar ailesi ile yaşadığı, artık sadece ablası Hanife'nin (Işıl Yücesoy) oturduğu eski evine gidiyor. Onun gelişine öfkelenen Hanife'nin tepkisinden anlıyoruz ki Ayperi, sadece eski evine değil, hesabı görülmemiş geçmişine de dönüş yapıyor.

Geçmişe gidişler ve bugüne dönüşlerle anlatılan, kısacası iki farklı dönemin harmanlanarak aktarıldığı hikaye (Çağan Irmak'ın televizyon dizisi Çemberimde Gül Oya'yı izleyenler, onun da aynı anlatım tarzına sahip olduğunu hatırlayacaktır), kız kardeşleri tanıtarak işe başlıyor. Hatice (Farah Zeynep Abdullah) ve ablası Hanife (Gözde Çığacı) birbirine yakın ama kişilik olarak gece ve gündüz kadar farklı iki kız kardeş. Hatice babasının kızacağını bile bile erkeklerle futbol maçı yapan gözüpek bir lise öğrencisi. Ondan birkaç yaş büyük Hanife ise kardeşinin korkusuzluğundan doğacak sorunları engellemeye çalışan, babasının hiddetine karşı Hatice'yi koruyup kollayan fedakar bir abla. Hatice ne kadar girişkense, Hanife çevresindekilere karşı o kadar mesafeli. Hatice'nin ünlüleri taklit etme ve şarkı söyleme yeteneği, Hanife'nin ise sessiz sedasız tuttuğu şiir defteri var. Farklılıklarına rağmen birbirini sürekli kollayan kardeşlerin ilişkisi, hayatlarına yıldırım gibi düşen Tarık (Mehmet Günsur) sebebiyle öngöremedikleri bir şekilde değişiyor; hikaye de asıl o zaman başlıyor.

Filmin temel sorunu anlattığı hikayelerden hangisine ağırlık vereceğini bilemiyor oluşu. Ne yardan ne serden vazgeçen bir tavırla abla-kardeş hesaplaşmasına mı, yoksa Ayperi olmaya giden yolda Hatice'nin ödediği bedellere mi eğileceğine bir türlü karar veremiyor. Eğer ana mesele ilk hikayeyse, Hanife tarafı epey güdük kalmış. Yok eğer ikincisiyse, Ayperi'ye dönüşme süreci üstünkörü ve eksik işlenmiş. Ayperi'nin 20li yaşları ile günümüzdeki hali arasında koca bir boşluk bırakılmış; bu da doğal olarak ''Ne oldu bu kadına o zaman diliminde?'' dedirtiyor. Filmle ilgili aklıma takılan bir diğer mesele ise, ikinci hikayeyi daha enteresan hale getirecek malzemesinin es geçilmesi. Mesela ataerkil düzenin egoları nasıl etkilediğine dair bir irdeleme, yapılan müzik sektörü eleştirileri ile birleşseydi, Ayperi'nin varolma mücadelesi daha vurucu hale gelebilirdi. Bunun yerine başrole baba figürünü oturtup, muhafazakarlık-modernlik ekseni üzerinden eleştiri yapmak daha kolay olsa gerek. Modern olanın özgürleştirici, muhafazakarın ise kadını eve kapayıcı bir role bürünmesi, yıkamadığımız bir ezber oldu çıktı. Artık yeni hiçbir şey söylemeyen, üstelik içi boş bu karşıtlığı bir kenara bırakıp modern/özgürleştirici erkeğin eleştirisine girişmenin vakti gelmedi mi? Geri plana itilmenin ezikliğini yaşayan erkeklikle yüzleşmek için harika bir fırsat varmış; kaçırılmış ne yazık ki.

Çağan Irmak filmlerinin, izleyicinin duygusal yönüne hitap ettiği bilinen bir gerçek. Özellikle ikili ilişkiler üzerinden (baba-oğul, dede-torun gibi) kurduğu duygusal dünyaya, benzer ilişkiler ağına takılmış insanlar olarak cumburlop yuvarlanıyoruz. Unutursam Fısılda da izleyiciyi iki kardeşin ilişkisi üzerinden yakalamaya çalışıyor. Geçmişle hesaplaşan Hatice ve Hanife aracılığıyla bir de mesaj gönderiyor bize: ''her insan kendi mezarının bekçisidir''. Var olan şartlarla mücadele etmeyen, sınırları asla zorlamayan ve yaşadıklarından dolayı sürekli kendine acıyan bir insan, kendi kazdığı mezara girmiş demektir. Başkasını suçlamak ise hep kolaydır, zira onları sanık sandalyesine rahatça oturturuz ama kendimizi asla. Unutursam Fısılda, Hanife'nin yaşlanmış hali olarak izlediğimiz Işıl Yücesoy'un (ki ben kendisini Çemberimde Gül Oya'da Yurdanur'un annesini oynarken çok beğenirdim) oyunculuğu ile parladığı, Gökhan Tiryaki sayesinde güzel karelere sahip, sanat yönetmenliği biraz tekleyen (ah o peruklar!), senaryosundaki eksikliklere rağmen duygusallığı ön plana çıkarıp seyiriciyi avucunun içinde tutan bir film.

Unutursam Fısılda
Çağan Irmak - 2014
Yıldız Karnesi: ***