Dünyanız anne-babanız ve kardeşlerinizle birlikte yaşadığınız evin sınırlarından ibaret olsaydı nasıl bir hayatınız olurdu hiç düşündünüz mü? Kendiniz ve çevrenizle ilgili bildiğiniz her şey onların size anlattıklarından ibaret olsa? Okula gitmeseniz, hiç arkadaşınız olmasa? Televizyon, radyo gibi dış dünyayı evinize taşıyan teknolojik icaatlardan bihaber olsanız? İnsanı şekillendiren aile ve toplumsa, denklemden toplumu çekip çıkardığımızda nasıl bir birey elde ederiz? Yönetmenliğini Yorgos Lanthimos'un yaptığı Dogtooth (ya da orijinal ismiyle Kynodontas) işte bu soruya yanıt arıyor.
İsimlerini bilmediğimiz anne-baba, 2 kız ve 1 erkek kardeşten oluşan aile filmin temel konusu. Şehir merkezinden uzakta, geniş bahçeli, havuzlu, büyük bir evde yaşıyorlar. Baba hergün arabasıyla işe gidip geliyor. Anne ve çocuklar evden hiç ayrılmıyorlar. Dış dünyadan tamamen sterilize bir hayatın içinde büyüyen çocuklar kendileri ve çevreleri ile ilgili her türlü bilgiyi anne ve babadan öğreniyorlar. İlk defa duydukları her kelime için anne hemen bir tanım uyduruyor. Mesela "deniz" kelimesinin anlamının "sandalye" olduğunu söylüyor. Gökyüzünde gördükleri uçakları oyuncak zannediyorlar. Evin kapısından dışarı adım atamayacaklarına, sokağa çıkmak isterlerse bunun sadece arabaya binerek mümkün olacağına, arabayı kullanma zamanınınsa köpekdişleri (dogtooth) düşünce mümkün olacağına inanıyorlar. Bir gün hayatlarına babalarının fabrikasında çalışan genç bir kadın giriyor. Oğluyla birlikte olsun diye babanın düzenli olarak eve getirdiği Christina, bu yalıtılmış hayatın ortasına düşüyor ve anne-babanın öngöremediği bir takım değişikliklerin tetikleyicisi oluyor.
Dogtooth sosyal deney gibi bir film. Bireyi toplumun etkisinden tamamen yalıtılmış bir ortamda, sadece ailesinin yönlendirmeleri ile yetiştirirsek ne elde ederiz sorusuna bir yanıt arıyor. Bununla birlikte böylesine steril bir ortama dış dünyadan ufak bir temas gönderildiğinde oluşabilecek etkiyi de irdeliyor. Ağır bir anne-baba otoritesi altında yetişen, ama dış dünyayı bilmedikleri için bu otoritenin çok da farkında olmayan üç kardeş filmin denekleri. Dışarıyı merak etmiyor değiller tabi. Bahçe duvarının ardında kalanlar onlar için tam bir gizem. Aynı zamanda korku kaynağı. Anne ve babaları da bu korkuyu körüklemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Dış dünyanın temsilcisi Christina'nın evlerine gelmesiyle bu yalıtılmış hayat bir yerinden çatırdamaya, dış dünyaysa temas ettiği bireyi dönüştürmeye başlıyor. Dönüşen birey otoritenin farkına varıyor ve zaman içinde ona başkaldırıyor.
Filmin konusunu okumadan, "hazır Netflix'de karşıma çıkmışken izleyeyim zaten Oscar adayıydı" diye düşünerek izlemeye başladım. İlk 10 dakika ne olup bittiğini anlamaya çalışarak geçti. Durağan, olduıkça yavaş akan bir film. Baba rolündeki Christos Stergioglou'nun performansına hayran kaldım. İnsanı koltuğunda rahat rahat oturtmayan, durmadan rahatsız eden, çocukların naifliklerine ara sıra güldüren, sürrealist bir tuhaf film Dogtooth.