İşlediği konuyu bir güzel harcadığını düşündüğüm 50/50 genç yaşta kansere yakalanan Adam'ın hikayesini anlatıyor. Sağlığına dikkat eden, düzenli olarak spor yapan, sokak boşken bile kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçmeyen, yeşili bekleyen, kısacası hayatını riske atmadan yaşayan biri Adam. Sırt ağrısı şikayetiyle gittiği doktoru ender görülen bir kanser türüne yakalandığını söylüyor. Evde internet üzerinden hastalığını araştırırken bu türe yakalanan hastaların hayatta kalma ihtimalinin yüzde elli olduğunu öğreniyor. Filmin kalanı Adam'ın hastalığını öğrendikten sonra değişen hayatı, bu hayata alışma süreci, çevresindekiler -yani- en yakın arkadaşı Kyle, sevgilisi Rachel, anne-babası ve psikiyatrı Katherine ile ilişkileri üzerine kurulu. Bir de tabi film iki ihtimalden hangisi ile sonlanacak sorusu var.
Öncelikle bu film Altın Küre'de "Komedi ya da Müzikal" kategorisinde neden yarışıyor pek anlamış değilim. Film bir müzikal değil. İçerdiği kötü espriler de komedi türüne girmesini sağlamıyor açıkçası. Adam'ın aynı radyo istasyonunda çalıştığı kankası Kyle tam bir hödük. Zaten filmin başında cafe'de sıra beklerken aralarında geçen konuşmalardan, Adam'ın sevgilisi Rachel ile ilgili yaptığı ucuz yorumlarından bunu anlıyoruz. Uçkurundan başka birşey düşünmeyen, en yakın arkadaşının hastalığını kız tavlamak için kullanmaktan çekinmeyen, bunu da gizlemeyen büyüyememiş bir adamçocuk Kyle. Kısacası gayet abartılı, klişe ve kötü bir tipleme. Adam'ın kanser olduğunu öğrendiğinde, "oh it's not that bad, look at that guy in Dexter, look at Patrick Swayze, they're still alive" diyen, bunun üzerine Adam Swayze'nin öldüğünü söyleyince salak bir suratla "gerçekten mi?" diye soran biri komik mi şimdi? Film boyu Adam şu Kyle'ı bir tepiklese de kurtulsak diye düşünüp durdum. Ama senarist ve yönetmen böylesine bir hödükle ciddi surat Adam arasında muhteşem bir "bro" hikayesi yarattıklarını düşünmüş olmalılar ki beklentilerim boşa çıktı.
Aynı durum sevgilisi Rachel için de geçerli. Neden bu kadar karikatürize edilmiş tipler yaratmak zorunda hissetmişler düşünmeden edemiyor insan. Psikiyatrı Katherine ile Adam'ın fazla aceleye getirilmiş bir hikayesi vardı. Filmde sanki Adam, başlarda işin ciddiyetinin farkında değilmiş de bir yerden sonra farkına varıyormuş gibi bir hava yaratılmıştı. Oysa hep ciddi suratlı, nadiren gülümseyen, mutsuz bir tiplemeydi Adam. Film boyunca farklı süreçlerden geçiyorsa da Gordon-Levitt hep aynı ifadeyle oynadığı için bunu pek anlayamıyoruz. Filmin tek güzel yanı Adam'ın annesi rolündeki Anjelica Huston idi. Onu da toplam dört sahnede izleyebildik.
Uzun lafın kısası çok can yakıcı bir hastalığı odağına oturtmuş kötü bir karikatür 50/50. "Haydi yaşanmış bir kanser hikayesi bulup onu filme çekelim" fikrinin üstün körü senaryoyla, kötü tiplemelerle, intihar sebebi sayılabilecek "esprilerle" bezenip komedi-drama diye yutturulma çabası. Hiçbir duyguyu doğru dürüst aktaramayan, baş rol oyuncusunun neredeyse bütün filmi aynı yüz ifadesiyle oynadığı, kendini komedi-drama olarak pazarlayan ama ne komedi ne de drama olamayı başaramayan bir film.
2/5
İzlemeyi düşünüyordum bu filmi ama bu yazını görünce vazgeçtim sayılır.
YanıtlaSilSimdi birazcik kotu hissettim kendimi =) Altin Kure adayi olmus, IMDB puani yuksek bi filmi begenmeyince acaba sorun bende mi diye dusundugum icin "vazgecme" diyorum.
YanıtlaSilsenin kadar şiddetli olmasa da yorumlarına katılıyorum =) çok değişik bi iş yapalım, kanseri eğlenceli bir dille anlatalım derken klişe oluvermişler. ama yine de sevdiğim şeyler var. özellikle alzheimer baba beni etkiledi. ama bu çok kişisel bir şey de olabilir tabii..
YanıtlaSilAnne ve baba en gercekci karakterlerdi sanirim. Sondaki hastane sahnesinde ikisi de cok guzeldi. Ama bir butun olarak bence cok tirt bi film. Akilda kalacak, seneleeer sonra hatirlanacak bir film olmamis ne yazik ki. Restless'i merak ediyorum ama ona da "olmamis" diyorlar.
YanıtlaSilBir de sunu merak ediyorum:
YanıtlaSilhttp://www.imdb.com/title/tt1931470/
Yine kanser uzerine, bakalim Belcikalilar nasil yapmis?