"It's through living that we discover ourselves, at the same time we discover the world around us." Henri Cartier-Bresson, 1952.
Henri Cartier-Bresson'un MoMA'daki sergisine gideli epey uzun zaman oluyor. Teee Nisan başında, MoMA'daki üyelere özel son gösterim gününde gitmiştim. Her zaman kalabalık olan MoMA'yı dolu, ama sergiyi gayet boş yakalayacağımı düşünerek gittim. Son gösterim günüydü ve üyeler çoktan gitmiş olmalıydı. Sanırım bütüüün üyeler benim gibi düşünmüştü ki sergi alanı tam bir ana-baba günüydü. Ama yılmadım ve hem bütün fotoğrafları tek tek inceleyerek, hem yazıları okuyarak, hem de notlar alarak turumu tamamladım.
"The street is a theater, admission free. Our clothing, faces and gestures tell the stories of our lives - as individuals and as members of our communities. The hand held camera - nearly as quick as the eye, is an ideal tool for observing the spectacle."
Böyle diyor Cartier-Bresson. Fotoğrafları bu sözünü doğrularcasına hep gündelik hayatın içinden. İnsan ilişkilerini, toplumsal devinimleri, gelişmeleri aktarıyor kamerasıyla. Evet Cartier-Bresson portreler de çalışmış ama çektiği fotoğraflarının büyük bir kısmı yaptığı uzun yolculukları, gezdiği şehirleri, ülkeleri, o ülkelerin insanlarını anlatıyor. 1969 yılından kalma bir Club Med, Corsica fotoğrafını ve St. Tropez'de çektiği 1959 yılına ait fotoğrafı not etmişim. İkinci fotoğraf St. Tropez'de bir kadın kuaförünü resmediyor. Kapının hemen dışında sıralanmış fön makinalarında oturan Fransız kadınları. Sonra Türkiye'den iki fotoğraf karşılıyor beni. Biri 1964 yılına ait, Pergamon fotoğrafı, diğeri yine aynı sene (muhtemelen aynı seyahatte) çekilmiş İstanbul balık pazarı fotoğrafı.
"He preferred to picture his sitters at home. When asked how long the session would take, he liked to answer "Longer than the dentist, but shorter than the psychoanalyst."
Portreler de çektiğini belirtmiştim. Öyle alalade insanların portlerini çekmiyor Cartier-Bresson. Koleksiyonunda Coco Chanel'den (Paris, 1964) Truman Capote'ye (New Orleans, 1947), A. Stieglitz'den (New York, 1946) Simone de Beauvoir (Paris, 1946), J.P. Sartre, (Paris, 1946) ve A. Camus'ye (Paris, 1944) o dönemin meşhur birçok siması mevcut.
Cartier-Bresson aynı zamanda photo-essay denilen türün öncülerinden. Sergideki örnekler arasında 1958 senesinde Life için hazırladığı Çin serisi, 1960 senesinde Bankers Trust Company için hazırladığı seri, Amerika'daki açgözlülük, kabalık ve ırkçılığı anlatmak amaçlı bir Fransız dergisi için hazırladığı "Les Americains (The Americans)" serisi ve Rusya üzerine hazırladığı seri bulunuyor. Çin, Amerika ve Rusya serilerindeki fotoğraflar gündelik hayatı, sokakları, kamusal alanlardaki insan ilişkilerini aktarıyor, bir nevi bilinmezi, bilinmeyeni, Avrupalılara anlatmayı amaçlıyor.
Sergideki tek eksiklik, fotoğrafçının hayat öyküsünü anlatan bir kısım bulunmamasıydı. Çektiği fotoğrafların geniş bir coğrafyaya yayılması hayatının önemli bir kısmını yollarda, seyahatlerde geçirdiğini söylüyordu evet ama yaşam öyküsüne dair doğru düzgün hiçbir bilgi yoktu. Yine de duvarlara serpiştirilmiş, benim birçoğunu not ettiğim alıntılar çok güzel ve anlamlıydı. Henri Cartier-Bresson'un neden fotoğraf çektiğini, fotoğraf sanatına nasıl bir anlam yüklediğini anlatan ipuçlarıydı. Keşke daha fazla ipucumuz olsaydı.
N.B: Sergideki Türkiye fotoğraflarına şu linkten ulaşabilirsiniz MoMA
bu sergi simdi de Chicagoya geldi ve 3 Ekim'e kadar burada olacakmis. Mutlaka gitmek istiyordum ben de. Yazini okuduktan sonra gitme istegim daha da artti :)
YanıtlaSilMoonie! Seni buralarda gormek ne guzel! Sergi gercekten cok guzel, gezmeye deger. Serginin Chicago'ya gidecegini okumustum bir yerde. Simdiden iyi gezmeler!
YanıtlaSil