Jane Austen denince akla ilk Pride and Prejudice gelir. 1995'te yayınlanan ve Jennifer Ehle ile Colin Firth'ün başrolü paylaştığı mini dizinin bunda etkisi epey büyük olsa gerek. BBC'de yayınlanan bu mini diziyi hemşiremin odasından kendi odama taşıdığım minik ekran televizyonun karşısında, konuşulanları yarım yamalak anlayarak izlediğim geceleri hatırlıyorum. Sonra bir gün TRT 2'nin gece filmleri kuşağında karşıma Emma çıktı. 1996 yapımı, Gwyneth Paltrow'lu Emma, Pride and Prejudice kadar olmasa da, hoşuma gitmişti. Madem iki yapımı da beğendim, oturayım da doğru dürüst romanları okuyayım demiştim.
Lakin Jane Austen ile ilgili şöyle bir maruzatım var: yazdıklarını okuyamıyorum! İçim sıkılıveriyor, bir kaç sayfa sonra kitabı elimden fırlatmak için dayanılmaz bir istek duyuyorum. Sanırım bunda benim de biraz payım var. Türkçe çevirisi yerine ağdalı, you'ların thou olduğu eski İngilizceli versiyonundan okumaya çalıştığım için sıkılmış olma ihtimalim kuvvetle muhtemel. Yine de olayın sadece dil olmadığı, anlatım tarzıyla ilgili hoşuma gitmeyen bir şeyler olduğunu da düşünüyorum. Kitapları okumaya çalışalı epey oldu, bu yüzden nedenler üzerine sağlıklı bir analiz yapmam mümkün değil. Ama şu kadarını söyliyeyim, Jane Austen okumaya elim o günden beri kolay kolay gitmez.
Ama iş sinemaya/televizyona uyarlanmış Jane Austen romanlarını izlemeye gelince iş değişir. Bu yüzden PBS'in 2009 sonbaharında yayınlanan 4 bölümlük mini dizisi Emma'ya rastgelince tereddütsüz başladım izlemeye. Başrollerini Romola Garai (Emma Woodhouse) ve Johnny Lee Miller'in (Mr. Knightley) paylaştığı mini dizide Albus Dumbledore rolüyle (de) hatırlayacağımız Michael Gambon (Mr. Woodhouse) da var. Çekimlerin büyük kısmı İngiltere'deki Kent eyaletine bağlı Chilham'da gerçekleştirilmiş. Seride bol bol seyrettiğimiz muhteşem doğa manzaraları işte buraya ait. Zaten oldukça turistik bir yermiş. Hatta bir çok başka film ve dizinin de çekim yeri olmuş.
Konudan kısaca bahsetmek gerekirse, Emma annesini çok küçük yaşta kaybetmiş, babası tarafından büyütülmüş üst sınıftan bir kızdır. Ablası evlenip Londra'ya yerleştikten sonra babası ile başbaşa kalır ve hem evin hem de babasının bakımını üstlenir. Emma çöpçatanlık konusunda son derece yetenekli olduğuna inanır. Komşuları ve Emma'nın çocukluktan beri arkadaşı olan Mr. Knightley onu başkalarının işlerine karışmaması konusunda defalarca uyarsa da çöpçatanlık sevdasından vazgeçmez. Üstelik dadısı ile Mr. Weston'ın arasını yapıp evlenmelerine vesile olunca kendine olan güveni iyice artar. Yeni edindiği arkadaşı Harriet üzerinde de "yeteneğini" denemeye karar verir. Oysa bu kararın doğuracağı sonuçlar Emma'nın hayatında pek çok şeyin değişmesine neden olacaktır.
Açıkçası Romola Garai'yi Emma rolünde çok beğendim. Öylesine inandım ki onun gerçekten Emma olduğuna, nasıl Mark Darcy denince aklıma Colin Firth geliyorsa, Emma denince de Romola Garai geliyor artık. Bir de yüz mimiklerini çok başarılı kullanmış, Emma'nın bütün duyguları yüzüne yansıyordu her sahnede. Johnny Lee Miller da ağırbaşlı, olgun, yer yer alaycı, Emma'nın dengeleyicisi ve tamamlayıcısı Mr. Knightley rolünde gayet başarılı. Michael Gambon kızının sağlığı konusunda devamlı evhamlanan, kısa mesafeli bir gezi için bile evden ayrılacak diye kederlenen, otoritesiz baba rolünde çok iyi. Açıkçası geri kalan karakterler arasında da gözüme batan, rahatsız eden kimse olmadı. Dizinin anlatımına yönelik eleştiri getirebileceğim bir nokta Emma'nın geçirdiği dönüşümün çok kısa sürede gerçekleşmesiydi. Elizabeth Bennet'ın yaşadığı dönüşüm aceleye gelmeyen bir dönüşümdü mesela. Bu biraz öyle değil. Hikayeyi bilmeyenler adına fazla detaya girmeyeyim ve o kadar kusur kadı kızında da olur deyip geçivereyim.
Uzun lafın kısası, Emma'yı beğendim. Bazı eleştirmenler "ne gerek vardı canım Emma gibi bilinen bir romanı yeniden uyarlamaya" demişler ama bence haksızlık etmişler. Gerek anlatım, gerek oyunculuk, gerek de İngiltere'nin muhteşem doğa manzaraları nedeniyle Emma gayet de izlenmeye değer.
Not: Tepedeki fotoğrafı arakladığım, diziden nice güzel fotoğrafla bezeli bir tumblr sayfası ziyaret etmek isterseniz buyrun My Dearest Emma
Not2: Romola Garai Emma rolüyle bu seneki Golden Globes'da en iyi (mini dizi) kadın oyuncu kategorisinde adaydı. Ödülü Temple Grandin rolüyle Claire Danes aldı.
Not3: Emma'nın dört bölümü de Youtube'da mevcut. "Emma 2009" diye aratırsanız çıkıyor.
Not4: Televizyon için epey güzel işler yapıyorlar bu aralar. Emma, Al Pacino'lu You Don't Know Jack ve tabi ki aldığı ödülle iyice merak ettiğim Claire Danes'li Temple Grandin bunlardan bazıları.
Ben de çok seviyorum bu mini diziyi:)) Film uyarlaması da iyiydi ama bu çok çok daha iyi olmuş.
YanıtlaSilGecenlerde Downton Abbey isimli bi mini dizi izledim. İngiliz dönem dizilerini seviyorsan tavsiye ederim. Bu gunumuze biraz daha yakin bir hikaye. 1910'larda geciyor.
YanıtlaSilEmma'nın dizisi filminden kat be kat daha güzeldi. Hele Gwyneth Paltrow'u Emma rolünde hiç sevemedim.
YanıtlaSil