6 Mayıs 2012

Dedemin İnsanları (2011)


Çağan Irmak'ın son filmi Dedemin İnsanları, 1970'lerin sonlarında, Ege'nin bir kasabasında başlıyor. Hikayenin ana karakteri Mehmet Bey'in hikayesi ise eskilere, 1920'lerde gerçekleşen mübadeleye kadar uzanıyor. Henüz yedi yaşındayken doğup büyüdüğü toprakları geride bırakıp ailesiyle birlikte nüfus değişimi sonucu Türkiye'ye geliyor Mehmet Bey. Ege'nin bir kasabasına yerleşip aile kuruyor, torun torba sahibi oluyor, aradan uzun yıllar geçiyor ama Girit'i hiç unutmuyor. Birisi bulur da eski evinde yaşayanlara ulaştırır diye kırık dökük Yunanca'sıyla yazdığı mektupları şişelere koyup denize bırakıyor. En büyük hayali, eski evini son bir kez görebilmek.    

Mehmet Bey, karısı, kızı, damadı ve torunuyla aynı çatı altında yaşıyor. On yaşlarındaki torunu Ozan, dedesinin çok sevdiği evinden, yurdundan koparılışının hikayesini bilmiyor. Tek bildiği çarşıda pazarda dedesinin arkasından konuşulduğu, kapı aralarında "gavur" dendiği. Farklı olanı ötekileştirerek tek tip insan yaratmayı hedefleyen eğitim sisteminin elinde yetişirken dedesinin "gavurluğuna" bilense de öfkesini yanlış tarafa yönlendiriyor. Mahalledeki göçmen olmayan çocuklarla arkadaşlık edip, kendisi gibi göçmen ailelerden gelen  çocuklara sataşıyor. Kendi varlığını reddedip güçlüden yana duruyor. Ne de olsa güçlünün en büyük başarısı güçsüzü ezmek değil, kendine benzeterek ondan da bir zalim yaratmak.

Çağan Irmak, Mehmet Bey üzerinden geçmişe duyduğu nostaljik özlemi de aktarıyor izleyiciye. Esnafın müşteriye nasıl davranması gerektiğine yönelik bol bol öğüt dinliyoruz. Günümüzün müşteri kazıklamaya hazır esnafları ile gönlü zengin, müşteriye her daim nazik ve saygılı davranan, ikramlarda bulunan geçmiş dönem esnafları tam bir tezat oluşturuyor. Sadece bu esnaflık meselesi de değil geçmişe dair özlenen. Üç kuşağın bir arada yaşadığı geniş aileler, dostlarla büyük yemek masalarında yenen uzun yemekler, samimi, sıcak, çıkarsız insan ilişkileri de Irmak'ın özlem haritasında yerini alıyor.

Mübadele, Türkiye'de ders kitaplarında okutulan bir mesele değil. Hatta Türkiye'deki algı "bizim insanlarımız buraya geldi, onların insanları oraya gitti, sonra da herkes sonsuza dek mutlu yaşadı" şeklinde pembe bir masal olduğu için doğduğu büyüdüğü köyünden, evinden, tarlasından, hayvanlarından, tarihinden, geçmişinden koparılıp hiç bilmediği bir ülkeye gönderilen insanların yaşadığı travma dile getirilmiyor. Üstelik mübadillerin yerleştirildiği kasaba ve köylerde maruz kaldıkları hem bireysel hem de kurumsal ayrımcılıklardan bahsedildiğini duymak pek olası değil. Filmin konusu bu yüzden oldukça önemli. Önemli ama filmin asıl derdinin mübadele sırasında ve sonrasında yaşanlar olduğunu söylemek biraz zor. Öyleymiş gibi gösteriliyor ama aslında derinlemesine işlenip aktarılabilecek bu mesele çok hafif bir şekilde geçiştiriliyor. Yolculuğun çetinliği ve Mehmet Bey'in gavurluğu yeterli mi yaşananların derinliğini aktarmaya?

Filmin neyi anlatmaya çalıştığı ortalara gelindiğinde iyice muamma haline geliyor. 12 Eylül darbesi, (o ana kadar hiçbir politik görüşünü duymadığım için) darbeye neden bu kadar öfkelendiğini bir türlü anlayamadığım damat, darbecilerin adamı yeni belediye başkanı bir anda filmin ana meselesi oluyor. Üstelik başkan-damat gerginliğinin klişe argümanlar üzerinden aktarılması, damadın yine klişe cümlelerle meramını karısına aktarışı zaten mübadele meselesini derinleştirememiş filmi iyice ekseninden kaydırıyor. Filmin sarıldığı "Türk-Yunan kardeştir, bizi ayıran (politikacılar) kalleştir " argümanı bireye sorumluluk atfetmeyen, bütün suçu sosyal ve siyasi yapılara yıkan bir anlayışın ürünü. Bu yapıların oynadığı rol elbet yadsınamaz lakin yukarıdaki argüman bireysel ayrımcılığın yapıldığı bir coğrafyada bunu yapanları temize çıkarır. Eleştirilmesi gereken bu argümanın filmin sarıldığı bir teze dönüşmesi, her şeyi tatlı bir sona bağlayalım, hepimiz mutlu ayrılalım gayretinin bir ürünüydü herhalde.

Nihayetinde güzel bir fikirle yola çıkan ama yarı yolda kalan bir film Dedemin İnsanları. Toplumsal meseleleri konu edinen her film güzel olacak diye bir şey yok tezine en güzel örnek belki de. **

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder