2 Kasım 2012

Oscar Yolunda Türkiye: Ateşin Düştüğü Yer (2012)

Türkiye'nin 2013 Oscar Ödülleri En İyi Yabancı Film yarışmasına gönderdiği Ateşin Düştüğü Yer'i epeydir merak ediyordum. Aslında filmle ilgili en ufak bir bilgim yoktu. Sadece juri kararını açıkladığında Zeki Demirkubuz'un gösterdiği tepkiyi hatırlıyordum. Tepkisinde haklı-haksız bir yorumda bulunmak zor ama Demirkubuz ve Ustaoğlu'nun filmleri yarışırken onlardan biri gönderilir beklentisine girmiş, karara şaşırmıştım (ne de olsa önyargılar hepimiz için).

Ateşin Düştüğü Yer, namus cinayeti meselesini odağına oturtmuş bir aile dramı olarak başlayıp ilk çeyrekten sonra bir yol filmine dönüşüyor. Konusu kısaca şöyle: Ege'de işçilik yapan Elazığlı bir ailenin 16 yaşındaki kızı kalbindeki bir rahatsızlık yüzünden hastanelik olunca aile kızlarının 3 aylık hamile olduğunu öğrenir. Elazığ'dan gelen aile meclisi ölüm kararını verir ve babanın uygulamasını ister. Tedavi olmak için Konya'ya gittiğini zanneden kız aslında babasıyla ölüm yolculuğuna çıkar.

Film, namus cinayetinin toplumsal boyutundan ziyade baba ile kız arasındaki ilişkisel boyutu  ele alınıyor. Tanık olduğumuz üç yolculuk var. İlki baba-kızın yaptığı araba yolculuğu. İkincisi hamile karısını döven, kızına söven, aile meclisine hayır d(iy)emeyen, cinayet planları yapan bir babanın yaşadığı içsel yolculuk. Sonuncusu da sevdiği adamdan bir türlü haber alamayan, ölüme gittiğinden habersiz kızın yolculuğu. Bu üç yolculuğun nereye varacağı, baba ve kızı nasıl bir sona götüreceği de filmin muamması. En sonda verdiği yanıtı. 

Açıkçası aile meclisi toplantısından çıkan ölüm kararının ajitasyon yapılmadan hatta diyalog dahi kullanılmadan sadece görsellikle anlatılmasını çok beğendim. Yine aynı şekilde ölüm hazırlıkları da diyalogsuz ve sadece görsel anlatıma dayalıydı. Aslında filmin bütününü düşündüğümüzde diyalogların pek de fazla bir yer tutmadığını görüyoruz. Film sinematografi açısından da oldukça zengindi. Hele Toros dağlarındaki karlı görüntüler (o effect harikası  beyaz güvercin hariç) nefisti. Lakin film babanın iç yolculuğunu, yaşadığı ruhsal süreci hissettirmek konusunda bir miktar yetersizdi. Bir başlangıçtaki baba, bir sondaki baba. Aradaki yol nasıl yüründü biraz üstünkörü aktarılmıştı. Baba karakteri bu kadar şiddetçi, dayakçı, höt söt bir adam yerine daha arada kalmış, çelişkileri olan biri olarak kurgulansaydı geçirdiği dönüşüm daha inandırıcı olurdu. Ne de olsa filmdeki haliyle baba bir kader kurbanı değil bir cinayet azmettiricisi. Bir de kızıyla ilgili fark ettiği her yeni duyguda sadece şaşkın şaşkın bakabilen bir adam beni pek etkilemedi ne yazik ki. **

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder