17 Haziran 2013

The Selection Serisi - Kiera Cass



New York'a geldim ve Queens Library'i tepe tepe kullanma planımı yürürlüğe koydum. Şu an odamda, ödünç aldığım kitapları üstüste koyarak oluşturduğum bir tepem bile mevcut. Okul yüzünden çok yoğun çalıştığım dönemde hafif bir şeyler okuyup zihnimi dağıtmak amaçlı başladığım young adult ve manga yolculuğumsa aynı hızla devam ediyor. Bu young adult mevzusunda aklımı kurcalayan bir soru var: Tek kitaplık romanlar yazılamıyor mu da elimi ne yöne savursam üç kitaplık serilere çarpıyorum? Çok sıkıldım ben bu seri işinden. Zaten ilk kitabı 2013'te yayınlanmış bir üçlemeye de başladım hiç aklımda yokken. 2015'e kadar ''Acaba bu hikaye nasıl bitecek?'' diyerek beklenir mi?

Gelir gelmez başladığım ilk seri, Türkiye'de bir dönem bolca karşıma çıkan, sanırım kitap turlarından birinin de tanıtımını yaptığı The Selection (Beni Seç) oldu. Kitap için The Bachelor isimli televizyon şovuyla Açlık Oyunları serisinin birleşimi gibi birtakım yorumlar okumuştum. İlk kısım doğru ama ikinci kısımda biraz yanlış yönlendirme olmuş. Açlık Oyunları ile benzeştiği tek nokta kast sisteminin bulunması ve toplumun belli meslek gruplarına göre bu sistemin içinde dağılması. Bir de sürecin canlı yayınlanması. The Selection'ın temel mevzusu evlenme yaşına gelmiş (!) bir prensin kendine evlenecek birini araması, bunu yaparken de the Bachelor tarzı bir seçim süreci uygulanması. Bu seçimin sonunda prensin bir ''halk'' kızıyla evlenmesi, komşu krallığın kızına sulanmaması asıl sebep.

Tabi ''halk'' kızında aranan bazı özellikler var. Güzel olması, oturmasını kalkmasını bilmesi, terbiyeli olması, siyasi tarihe dair birtakım ezber yapması VE en önemlisi 16 ile 20 yaş arasında olması (doğurganlığının doruklarında olması) lazim. Zira karta kaçmış kızları krallığımız ne yapsın? Seçilmek isteyen kızlar önce bir form doldurup başvuruda bulunuyor, ön elemeden geçen 35 kız saraya yerleşiyor. Kitabın kahramanı America (evet ismi gerçekten de bu) hiç gönüllü değil katılmaya. Ailesini  ve formu doldurup şansını denemezse onu büyük bir fırsattan alıkoyduğunu düşüneceğini açıklayan sevgilisi Aspen'i (oy sebebe gel) memnun etmek için başvuruyor. Tabi ki seçilmesi hepimiz için büyük sürpriz oluyor (spoiler verdim affedin!).

America sanatçılardan oluşan 5. kasttan geliyor. Toplam 8 kast var, ilk grup zaten kraliyetin kendisi. Kırmızı saçlı (sanırım sarışınlığın modası geçti yani en azından kitap ve film camiasında artık kırmızı saç daha çekici), dürüst, gururlu, ailesine çok bağlı bir kızımız. Prens Maxom çok efendi, sevecen, düşünceli, kısacası eğlenilesi değil evlenilesi bir erkek. Aspen ise ne idiğü belirsizin teki (ailesini çok seven, onlar için canını dişine takarak çalışan biri olduğunu söylemeden geçmeyeyim, bu kısım ÇOK önemli zira bu deliğanlının elle tutulan tek özelliği). Bir de America'nın zorlama aşk üçgenin üçüncü köşesi.

Serinin ikinci kitabı The Elite, yarışmada kalan altı kızın yani elit grubun hikayesi. America'nın sarayda en iyi anlaştığı yarışmacı Marlee'nin yaşadıkları, Maxom'la olan ilişkisindeki (bir yerden sonra kabak tadı veren) gelgitler, kral ve kraliçenin kişiliklerine dair önemli bilgiler, Aspen'in var olma çabası ve İlea'nın geçmişine dair bir takım açıklamalar kitabın belli başlı konuları. Konunun uzaması ve üçüncü bir kitabın yazılması için duygularından bir türlü emin olamayan gelin adayımız America nihayet seçimini yapıyor. Ama bu sefer de güvenilirliğini kaybediyor! America kızımız inşallah üçüncü ve son kitapta güven tazelemesi yapacak ve muradına erecek. Öyle umuyorum.

Kitabın distopik-olmaya-çalışan kısımları epey zayıf. O ülke ismi neydi öyle Allah sizi kahretmesin! The American State of China! ABD Çine borçluymuş (bu kısım gayet reel bir olgu aslında), Çin saldırıp ele geçiriyor sonra da Ilea isimli bir yiğido kurtarıyor bunları ve kast sistemini kuruyor. Kast sisteminin haksızlıkları üzerine de bir şeyler söylemeye çalışıyor kitap ama öylesine uyduruk bir şekilde ele alınıyor ki, ciddiye bile almıyorsunuz. Bir de o isyancıların olayı nedir? Koskoca saray dingonun ahrı mı? Her gelen içeri dalabiliyor. Bir de her isyancı dalgasından sonra hayat hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Enteresan.

Uzun lafı kısası benim aldığım ve gelecek nesillere aktarmak için can attığım hayat dersi şu: öyle her duyduğunu okuma, kitap turlarında pazarlanan birtakım kitaplara temkinli yaklaş. Bloga verdiğim uzun aranın ardından hepinize esenlikler diler, bir young adult hezimetinde daha buluşalım derim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder