Okuma şenliğinde ikinci ay güncellemesi ile karşınızdayım. Aslında şenliğe epey geç başladığım için ilk ay sadece Clive Cussler'ın kitabını okuyabildim. Ama ikinci ay daha iyi bir performans gösterip üç kitap okudum. Doktora çalışmalarım ve asistanlığını yaptığım bir araştırma projesi için sürekli koşuşturmamdan dolayı istediğim verimliliği henüz yakalamış değilim. Gerçi şenliğin bitmesine iki aydan az bir süre kaldı ve listeyi tamamlamam mümkün olmayacak gibi duruyor. Olsun, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyerek listedekileri okumaya devam edeceğim. Evet, kişisel haberlerin ardından sırada hava durumu:
Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem
Bordo Siyah - 2003
Bordo Siyah - 2003
Yıldız Karnesi: ***
Uzun zamandır kütüphanemde duran bu klasiği okumak açıkçası pek kolay olmadı. Recaizade Mahmut Ekrem hem bugün kullanılmayan eski Türkçe kelimeleri ve tabirleri -doğal olarak- sıkça kullanmış hem de pek çok Fransızca kelimeyi (hatta yer yer cümleyi) Türkçe okunuşlarıyla yazmış. Üstelik kitap saat devriminden önce yazıldığı için kitapta bahsedilen saatlerle günümüz saatleri birbirini tutmuyor. Tüm bu sebeplerden ötürü okuyucuya destek olunması, yer yer açıklama ve hatta saatler sözkonusu olduğunda adaptasyon yapılması gerekiyor. Ben Bordo Siyah yayınlarından çıkan kitabı okudum ve gönül rahatlığıyla herkese tavsiye ederim. Günümüz Türkçesi ile anlamanın zorlaştığı her yerde dipnotlarla açıklamalar eklemişler. Metinde geçen saatler yine dipnotlarla günümüz saat sistemine adapte edilmiş. Yine de böyle bir okumanın kolay olmadığının ve hızlı ilerlemediğinin altını çizmek gerek. Önce metni okuyup ardından dipnottaki açıklamayı okumak ve bunu kitap boyunca bu şekilde devam ettirmek epey zahmetli. Ama bu kitabı okumanın daha kolay bir yolu olduğunu zannetmiyorum. Recaizade Mahmut Ekrem'in 1896'da yayımlanan Araba Sevdası, mirasyedi Bihruz Bey'in yanlış anlaşılmalar üzerine kurulu aşkını konu edinen, bunu yaparken de dönemin toplumsal durumunu ve zenginlerini eleştiren bir roman. Etrafındakilerle sürekli Fransızca konuşmaya çalışan, ama bu dile derinlemesine hakim olmadığı her halinden belli olan Bihruz Bey'in Periveş Hanıma aşık olmasıyla başlıyor hikaye. Geçimini malını mülkünü satarak sağlayan, her şeyi dış görünüşüyle değerlendiren, çevresindeki pek çok kişinin aslında ciddiye almadığı ve sadece sağılacak inek olarak gördüğü Bihruz Bey nezdinde dönemin eğitimli, zengin kesimini sert şekilde eleştiriyor R. Mahmut Ekrem. Hikayenin girdiği gereksiz tekrarlar ve Bihruz'a mal satan veya onunla iş yapan bütün gayri-Müslim tüccarların kurnaz ve kazıklamaya meyilli kişiler olarak kurgulanışı olmasa kitaptan daha fazla zevk alacaktım o kesin. Verilen örneklerin ve yapılan eleştirilerin günümüze uyarlanabilir olmasıysa anlatılan hikayenin güncelliğini korumasını sağlıyor.
İki Yeşil Susamuru - Buket Uzuner
Remzi Kitabevi - 1999 (30. Basım)
Yıldız Karnesi: **
Remzi Kitabevi - 1999 (30. Basım)
Yıldız Karnesi: **
Yıllar önce okumuşum ama hiç hatırlamıyordum. ''Adında hayvan adı olan bir kitap'' kategorisinden dolayı listeme dahil ettim. Epeydir bu kadar sıkıldığım bir kitap okumamıştım. Roman, lisedeyken anne-babası boşanan Nilsu'nun ergenlik sancılarıyla bu gelişmeyi sindirmeye çalışmasını konu ediniyor. Bir anda ailesi dağılan, ne annesi ne de babasıyla hayal ettiği yakınlığı bir türlü kuramayan Nilsu'nun kişisel gelişiminde bir dönüm noktasını oluşturuyor bu olay. İleride erkeklere duyacağı güvensizliğin, bitmek tükenmek bilmeyen sevgi arayışının da tohumları bu dönemde atılıyor. Bir yandan özgürlüğün tadına varan, diğer yandan kıskançlıktan kendini yiyip bitiren Nilsu'nun hayatı Selen ve Teoman'ın varlığıyla öngöremediği şekilde değişiyor. İki Yeşil Susamuru, farklı hayat tecrübeleriyle benzer duyguları deneyimlemiş ruhların birbirini iyileştirmesinin, tamamlamasının hikayesi aslında. Romanın en hoşuma giden yanı metin içine serpiştirilmiş edebiyat referanslarıydı. Romanın karakter geliştirme konusundaki başarısını yadsımak da pek mümkün değil. Derinlemesine ele alınan biriydi Nilsu. Sanırım kitabın büyük laflar etme gayreti olmasaydı anlatılan hikayeyi daha samimi bulacaktım. Bir de anlatım dili beni bu kadar yormasa eminim daha fazla beğenecektim. Ne diyelim, benimle kimyası tutmadı, Allah sevdiğine bağışlasın.
Kitapçı Dükkanı - Esmahan Aykol
Merkez Kitaplar - 2007
Yıldız Karnesi: **
Merkez Kitaplar - 2007
Yıldız Karnesi: **
İşte büyük bir hevesle okumaya başladığım ama beni tam bir hayalkırıklığına uğratan roman! Belki de bir ilk roman olduğunu hatırlayıp öyle değerlendirmek gerekir. Kitapçı Dükkanı literatürde cozy mystery olarak tanımlanan polisiye türünün yerli bir örneği. Türün bu örneklerinde sıkça rastlanan pek çok özelliği var. Romanın ana karakteri Almanya vatandaşı Kati Hırşel Galata'da polisiye kitaplar satan bir kitapçı dükkanı işletiyor. Uzun yıllardır İstanbul'da yaşayan Kati'nin Almanya'dan tanıdığı oyuncu bir arkadaşı bir film projesi için İstanbul'a geliyor. Filmin yönetmeni çekimlere başlanmadan cinayete kurban gidiyor. Zan altında kalan arkadaşını kurtarmak için kolları sıvayan Kati kendini okumaktan zevk aldığı maceralardan birinin içinde buluveriyor. Hikayenin çıkış noktasını (İstanbul'da yaşayan Almanya vatandaşı Kati - polisiye romanı satan kitapçı dükkanı var) epey sevdim. Lakin Kati Hırşel karakteri fazla derinlemesine ele alınmamış. Orta yaşlı olduğunu, daha önce ailesiyle İstanbul'da bir süre yaşayıp ülkesine geri döndüğünü, seneler sonra İstanbul'a yerleştiğini biliyoruz. İstanbul'da pek geniş bir arkadaş/ahbap çevresi yok ama yakın arkadaşlarından birisi gazetede çalışıyor (birtakım kapıları açmak için ideal bir mevki). Eğer hikayenin kurgusu sağlam örülmüş olsaydı ve anlatılan gizem dolu cinayet sürükleyici bir tabiata sahip olsaydı karakterin sığlığını gözardı ederdim inanın. Ama hikayenin birçok noktada zorlama olduğu hissi uyandırması, gizem ortaya çıktıktan sonra cevaplanmamış soruların kalması, Kati'nin az gelişmiş karakterine tuz biber ekti. Kitabın, Almanlara dair geliştirilmiş olan sterotiplerle dalga geçişi ve ezber düşünce kalıplarımızı gözümüze sokması hanesine yazılan artı puandı. Yazarın anlatım dilinin de epey akıcı olduğunu belirtmem gerek. Kati Hırşel'in, iyi kurgulanmış öykü ve derinleştirilmiş karakterle yerli polisiye edebiyatına önemli katkılar yapacağını düşündüğümden Esmahan Aykol'un ve serinin kalan kitaplarının peşini bırakmaya pek niyetim yok.