Algoritmamı bu aralar tepetaklak ettiğimden midir bilinmez, Youtube geçtiğimiz günlerde bana bir video önerdi. Başlığı "How to Motivate Yourself to Change Your Behavior? (Davranışlarınızı Değiştirmek için Kendinizi Nasıl Motive Edebilirsiniz?)" olan bir TedEx Cambridge konuşması. Konuşmacı, University College London'da Deneysel Psikoloji alanında çalışmalar yürüten nörobilim uzmanı Dr. Tali Sharot. Doktorasını NYU'dan aldıktan sonra çeşitli kurumlarda çalışmış. Şu sıralar UCL'de Affective Brain laboratuvarın müdürlüğünü yapıyor. Kısacası, özgeçmişi sağlam ve güvenilir. Gerçi bunu TedEx Cambridge davetinden anlamak gerekirdi belki ama sağlama yapmanın zararı olmaz.
Sharot konuşmasına çok temel bir soruyla başlıyor: sizce neden felaketler kapımızı çalana kadar aksiyon almıyoruz? Mesela kişiye "Sigara içmeye devam edersen kanser olacaksın" ya da "İklim değişikliği sebebiyle ileride temiz su sıkıntısı çekeceksin" gibi cümleler kurulması, neden bu kişiyi davranışını değiştirmesi için harekete geçirmiyor? Neden uyarılara karşı bu kadar direnç gösteriyoruz?
Bunu şekilde açıklıyor Sharot: Eğer bir hayvanı korkutursanız ne tepki verir? Ya yerinde donakalır ya da oradan kaçar. Benzer bir durum insanlar için de söz konusu. Bizi korkutan bir mesajla karşılaştığımızda, beynimiz bu mesajı "çarpıtma (distort)" eğilimi gösteriyor. Bir an için korkup kendimizi kötü hissetsek de sonrasında içimizden bir ses diyor ki: "Benim dedem de çok sigara içiyordu ve 91 yaşına kadar yaşadı. Demek ki bizim genlerimiz iyi. Bana da bir şey olmaz." İleride ölümcül bir hastalığa sahip olacağımız fikri o kadar tahammül edilemez ki, beynimiz rasyonalize etme eğilimine giriyor. "Ben o yaşa gelene kadar kanserin tedavisi kesin bulunmuş olur" gibi. Kısacası, duyduğumuz olumsuz mesajları elimizden geldiğince yok sayıyoruz. Ne zamana kadar? Yok saydığımız durum başımıza gelene kadar.
Sharot, olumlu mesajlarda bunun tam tersinin yaşandığını, olumlu mesaj veren kişiye inanma eğilimimizin olumsuz fikri getirene kıyasla daha yüksek olduğunu söylüyor. Diğer bir deyişle duymak istediğimiz, hoşumuza giden mesajlara inanma eğilimimiz daha yüksek. Hâl böyle olunca, önümüze "gerçek fotoğraf" diye sunulan korkutucu veriler bizi harekete geçirmiyor. Çünkü beynimiz, onları çarpıtmanın, inanmamanın bir yolunu buluyor.
O zaman kaçınılmaz soru: Eğer insanların - ki buna kendimiz de dahiliz - davranışını değiştirecek şekilde motive etmek istiyorsak, ne yapmamız gerekir? Çünkü belli ki korkutmak işleyen bir strateji değil. Korkutarak değişime sebep olamıyoruz. Beynimizin çalışma şekline göre bir davranış üretsek işe yarar mı?
Sharot, davranış değişikliğini motive etmekte işe yaraması muhtemel üç prensipten bahsediyor: özendirme, hemen ödüllendirme ve gelişimin altını çizme.
Başka insanların nasıl davrandığını önemsiyoruz, o yüzden kişinin yapmasını beklediğimiz davranışı başkalarının - belki çoğunluğun - yaptığını söyleyerek kişide bir özendirme yaratabiliriz. Davranışında değişiklik göstereni hemen ödüllendirme prensibi ödülün hemen verilmesi şartını içeriyor. Bu bir "aferin" sözü, maddi bir hediye ya da bir platformda taltif edilme şeklinde gerçekleşebilir. Yeter ki ödül gecikmesin çünkü kişinin yeni davranışı bir ödülle ilişkilendirildiğinde sürekli hale gelebiliyor ve alışkanlığa dönüşüyor. Üçüncü prensip ise bireyin davranışının geliştiğinin ya da bahsedilen davranışı gerçekleştirirse gelişeceğinin altını çizmeyi içeriyor.
Sonuç olarak korku, hareketsizlik getiriyor ama kişiyi bir şey elde edeceği yönünde heyecanlandırmak onu harekete geçiriyor.
Videonun tamamını izlemek isterseniz linke tıklayabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder