Göç olgusu akademik alanlar arasında en çok ilgimi çeken mesele olduğundan mıdır bilmiyorum ama Die Fremde varlığını öğrendiğimden beri listemde izlenmeyi bekliyordu. Film, Almanya'da yaşayan Türkiye göçmeni bir ailenin, kocasını terk edip Almanya'ya geri dönen kızları ile yaşadığı ilişkiyi konu alıyor.
Umay, yıllar önce Türkiye'den Almanya'ya göç etmiş bir ailenin en büyük çocuğu. Almanya'da doğup büyümüş (filmde açık açık söylenmese de). Evlenip İstanbul'a yerleşmiş. Cem isminde bir oğlu var. İstemediği, mutsuz bir evliliğin içine hapsolan Umay, bir gün oğlunu yanına alıp Almanya'ya ailesinin yanına gider. Onun bu ani ziyaretine şaşıran aile ilk başta olan biteni tam anlamaz. Umay'ın geri dönmek istemeyişine önce nasihatler vererek karşı çıkarlar. Onun kararlılığını anlayınca işin içine bağrışlar çağrışlar, hakaretler girer. Umay'ın kocası Kemal telefon açıp karısını istemediğini, sadece oğlunu geri istediğini söylediğinde gerginlik iyice artar. Babası ile erkek kardeşlerinin konuşmasına kulak misafiri olan Umay, Cem'i Kemal'e vermek için bir plan yaptıklarını anlar. Ailesinin kendinden yana tavır almayacağının farkına varan Umay, hayatının değiştirecek adımı işte o gece atar.
(Filmi izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız buradan sonrasını lütfen okumayın.)
Filmin ana karakteri Umay. Cem dahil geri kalan herkes Umay'ın hayatına aile veya arkadaşlık bağı ile bağlanmış yan karakterler. Bazılarının görünürlüğü diğerlerinden fazla da olsa film özünde Umay'ın hikayesini anlatıyor. Zorla mı yoksa kendi isteği ile mi evlendiğini bilmesek de filmin en başında hepimize gösterilen o ki mutsuz bir evliliği var Umay'ın. Kemal ile ilgili elde fazla verimiz yok. Oğluna ve karısına şiddet uygulamaktan kaçınmayan bir adam olduğunu biliyoruz sadece. Karısına "Almancı orospu" dediğini bir de. (Bu, filmin içine yerleştirilmiş şık bir eleştiriydi aslında. Hem Türklerin Almanya'daki göçmenlere hitap ederken "Al(a)mancı" lafını aşağılamak amaçlı kullandığına hem de yaşadıkları ülkelerin kültürüyle büyüyen ikinci kuşak kız çocuklarına "bozulmuş" muamelesi yapılmasına göndermeydi.)
Aile içi şiddet ve namus meselesi gibi konuları Türkiye gibi "gelişmekte olan" (bu tabirleri kullanmak zorunda kalmaktan hoşlanmıyorum ya neyse) ülkeler üzerinden anlatmanın bazı riskleri var. Özellikle de Batılı izleyiciyi hedefleyen filmlerde. Bunlardan birisi hikayeyi aktarırken olan biteni Batı'cı bir üslupla, tepeden bakarak, üstünkörü eleştirmek, meselenin dinamiklerine işaret etmeden sorunu "gelişmiş/gelişmemiş" çizgisinde ele almak. Die Fremde bu hataya pek düşmüyor. Dinamiklere layıkıyla işaret ettiğini düşünmesem de basmakalıp bir yaklaşımla ele almıyor hikayeyi.
Umay'ın babası kızına duyduğu sevgi ile inandığı ahlak anlayışı arasında sıkışıp kalmış. Kesinlikle sevgisiz bir baba değil. Kızıyla gülerek televizyon izlediği sahne ile hastanede özür dilediği sahne bunun delili. Ama içinde yaşadığı muhafazakar toplumun önünde durup kızına arka çıkacak, bu uğurda topluluktan aforoz edilmeyi göze alacak kadar güçlü değil.
Umay'ın annesi ile ilişkisi babasıyla ilişkisi kadar yoğun işlenmemiş. Babanınki gibi bir ikilem yaşıyorsa bile çok iyi aktarılamadığı kanaatindeyim. Biraz fazla donuk, fazla silik bir karakter olarak yer etti bende. Arada bir höt söt eden büyük oğluna "şiiişt" demek dışında dişe dokunur bir işlevi olmadı film boyu. Bir de şiddet gördüğü kocasının evine dönmek istemeyen büyük kızına tokadı basarken küçük kızının evlilik dışı hamile kalmasına sadece "Mahvolduk" diye tepki göstermesi çok inandırıcı gelmedi. Gerçi burada babanın da tepkileri biraz sönüktü. Umay'a bizi rezil ettin diye bağırdığı halde küçük kızının bu durumuna içlenmekle yetindi sadece.
Umay baba evinden oğluyla beraber kaçıp sığınma evine yerleşse de ailesinden umudu kesmiyor. Onu yine aralarına almaları, yeni hayatını kabullenmeleri için her yolu deniyor. Ta ki umudunu tümüyle kaybedip şehir değiştirmeye karar verene dek. Ölüm kararının alınması bana biraz zorlama geldi. Neden aldılar ki o kararı? Alman bir sevgilisi olduğu için mi? Çocuğu Kemal'e vermek istemediği için mi? Bir de neden Türkiye'ye gitti ki baba? Bu kararı aldıktan sonra kalp krizi geçirmesi, hastanede Umay'dan -olacaklar için- özür dilemesi kızına olan sevgisinin o sırada baskın çıkması "tek düze, tek tip, otoriter, töreci baba" olmaması, karakteri daha gerçekçi yapmış.
Sibel Kekilli'yi Umay rolünde beğendim. Hele hele Cem'i kaçırmak istedikleri sahnede ve son sahnede çok etkileyiciydi. Settar Tanrıöğer de kızına olan sevgisi ile inandığı değerler arasına sıkışan baba rolünde başarılıydı. Derya Alabora ise bence bu rol için iyi bir seçim olmamış. Canlandırdığı rol müydü sebep bilemiyorum ama çok silik kalmıştı.
Die Fremde bazı tutarsızlıklarına ve zorlamalarına rağmen Umay ve ailesinin yaşadığı dramı bilindik kalıplara, stereotiplere sığdırmadan anlatıyor. Hikayeyi, İslam ya da Türk kültürünü suçlamadan, onları günah keçisi ilan etmeden ele alıyor. Böylelikle Batılıların pek beğeneceği ilericilik/gericilik söylemini yeniden üretmiyor. Düşünce yapısını ve davranış şekillerini eleştirirken bunu belli bir dini ya da etnik gruba mal etmiyor. Bu gerçekten düşülmemesi gereken bir tuzak. Die Fremde bu zor görevin altından başarıyla kalkıyor.
Bana fazlasiyla Duvara Karsi'yi hatirlatti. Sibel Kekilli de neredeyse ayni rolu oynamisti. Sanirim biz Turkiye'de bu tur sorunlara Almanya'daki Turkler kadar maruz kalmiyoruz. Sanki baska bir ulkenin filmi gibiydi benim icin.
YanıtlaSilBana Duvara Karsi'da senaryo cok daha ince ince dokunmus, Turklere dair cok goze sokulmayan ama satır aralarında soylenen daha fazla anekdot varmis gibi geldi. Bu filmi begendim ama Duvara Karsi kadar sevemedim.
YanıtlaSilTurkıye yurtdisinda yasayan Turklerin sorunlarina biraz fazla duyarsiz. Uzun sure sagilacak inek olarak gorulmusler. Simdi biraz biraz degisiyor bakis ama hala cok duyarli olundugunu soylemek zor. Aslinda orada sinemalik, edebiyatlik cok malzeme var. Yurtdisindaki 2. ve 3. kusak Turkler (ve de Kurtler) bu alanlarda isler uretmeye yeni basladilar. Bence ileride gorunurlukleri daha cok artacak.