Göç etmek denince akla genellikle uluslararası göç gelir. Oysa Türkiye dahil pek çok ülke yakın geçmişte kırsal alandan kentlere iç göç yaşadı. Bir çoğu hala yaşamaya devam ediyor. Çin, 130 milyonluk iç göçmen nüfusuyla kırsaldan kente yönelen bu hareketi en yoğun yaşayan ülkelerin başında geliyor. Last Train Home yılda sadece bir kere, o da yeni yılda uzun ve yorucu bir yolculuk yaparak evlerine gidebilen bu fakir insanların yaşadığı trajedileri göçmen Zhang ailesinin hayatı üzerinden seyirciye aktarıyor.
Changhua Zhang ve karısı Suqin Chen çiftçilik yaparak para kazanamaz hale gelince köylerinden göç etmişler. Kırsaldan kente göç eden pek çok insan gibi fabrikada işçilik yapıyorlar. Belgeselin çekildiği dönemde bir giysi atolyesinde, dikiş makinası başında gece gündüz demeden kot pantolonlar dikiyorlar. İki çocukları var. Kızları Qin liseye giden bir öğrenci. Oğulları Yang ise daha ilkokula gidiyor. Çoğu Çinli göçmen gibi çocuklarını kendi ebeveynlerinin yanında, köylerinde bırakmışlar. Zhang ailesi ilk göç ettiği vakit Qin daha sadece 1 yaşındaymış. Çocuklarıyla yılda bir kere görüşüyorlar. O da bilet bulup bayramda (Chinese New Year) evlerine gittiklerinde... Hayat her anlamda zor Zhang ailesi için. İş hayatı tüketici. Genç yaşta girdikleri fabrikalarda gece gündüz demeden dikiş dikiyorlar. Kendilerine ait evleri yok. Fabrikada yatıp kalkıyorlar. Yemekler fabrikada çıkıyor. Hayattan hiçbir beklentileri, geleceğe dair hiçbir umutları yok. Tek arzuları çocukları okusun, anne-babalarının kaderini paylaşmasın. Ama yılda bir kere görüştükleri çocuklarıyla iletişimleri hiç mi hiç kuvvetli değil. Hatta onlara yabancılar. Yoklukları telefon konuşmalarıyla, yılda bir kerelik ziyaretle telafi edilecek gibi değil. Bu yüzden çocuklarıyla kurmaya çalıştıkları köprülerin üstünde yürürken tökezliyor, halatlar kopmaya başladığında ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Çaresizlik. Paraya duyulan ihtiyaçla evladın yanında olma isteği durmadan çarpışıyor. Sonsuz bir suçluluk hali. Yüzleri hiç gülmüyor.
Last Train Home insanın yüreğini burkan, içini acıtan bir belgesel. Ucuza çalıştırdığı işçisinin sırtında süpergüçlüğe oynayan Çin'de kaybolup giden, aslında hiç yaşanmayan hayatlar. Filmin açılış sahnesi izleyiciyi ilk anda etkisi altına alıyor. Yeni yıl için evlerine gitmeye çalışan ve bu yüzden tren garını istila etmiş binlerce Çinli'nin trene binmeye çalıştığı görüntü hafızalardan kolay kolay çıkmıyor. Zhang ailesinin filme katkısı asla yadsınamaz. Hiçbir duyguyu kamera önünde yaşamaktan çekinmemişler. Bu reality showlardaki gibi sahtelik hissi uyandırmıyor insanda. Tam tersine, izleyiciyi daha da filmin atmosferine çekiyor. Yönetmen, Zhang'ler olmasa başka bir aileyle de güçlü bir film yaratırdı herhalde diye düşünüyorum. Görünen o ki, Çin'de hangi göçmen hayatı kazınsa altından hep filmlik hikayeler çıkıyor.
Künye
Last Train Home
2009
Lixin Fan
Künye
Last Train Home
2009
Lixin Fan
Yazıyı okurken bu dramdan mıdır bilinmez Jiri Menzel'in bir filmi geldi aklıma...Closely Watched Trains.
YanıtlaSilTrenler hep ve her'dir.
"Trenler hep ve her'dir" ne guzel bir cumle.. Kisacik ama aslinda ne kadar uzun, ne kadar dolu...Closely Watched Trains'i bilmiyordum, ilk firsatta izlemeye calisicam..
YanıtlaSilhaksızlık yapmamak adına "Europa-Lars von Trier" yazmalıyım ne de olsa konu trenler...
YanıtlaSil