10 Nisan 2012

Little Senegal (2001)


Alloune, Senegal'den Yeni Dünya'ya gönderilen kölelerin yolculuk öncesi tutulduğu (şimdi müze olmuş) hapishaneyi gezmeye gelen turistlere rehberlik yapan yaşlı bir adam. O günlere dair hikayeler anlatıp, turistlere hapishanenin odalarını dolaştırıyor. Atalarının geldiği toprakları görmek için Senegal'e gelen iki Amerikalı kadınla tanıştıktan sonra da kararını veriyor: Amerika'ya gidip kendi atalarının izini sürecek. Uzun uğraşılar sonucu New York'un Harlem'inde buluyor yaşayan belki de tek akrabasını. Ama hayallerini gerçekleştirmek, izini bulduğu bu uzak akrabasıyla istediği sıcaklıkta bir ilişki kurmak zannettiği kadar kolay değil. Harlem'de Afrikalılar ve Afrikalı Amerikalılar arasında kardeş türküleri söylenmiyor. Irkçı toplumsal yapı sadece beyazlar ve siyahiler arasında değil, siyahilerin de kendi arasında bir hiyerarşi oluşturmuş. Afrikalılar o hiyerarşinin en altında. Harlem'de yaşayan yeğeni Hassan bu ilişkinin farkında olsa da amcası Alloune'a bunu anlatması pek mümkün olmuyor. Zira Alloune için aynı kökenden gelen insanlar birbirinin can yoldaşı. Oysa Harlem'deki sosyal ilişkiler bu kadar basit değil. Alloune ise bu gerçeği ancak yaşayarak öğreniyor. Cezayirli yönetmen Rachid Bouchareb'in yazıp yönettiği film ilginç bir fikirle yola çıkmış ama senaryosu biraz zayıf  kalıyor. Kadın-erkek ilişkileri güzel bir çeşitlilik sunmuş ama ilişkiler fazla derinleştirilmediği için yavan kalmışlar. Özellikle Karim ve oturma izni için evlenmeye çalıştığı kadın arasında yaşananlar filmin ana konusuna bağlanmadığı için gereksiz duruyor. Toplumsal farklılıklara gönderme yapmak, aile kavramının Senegal'deki önemini vurgularken New York'taki zayıf bağların bireyi sorunlarla baş ederken yalnızlaştırdığına değinmek güzel bir yaklaşım olabilirmiş eğer üstünkörü geçiştirilmeseymiş. Little Senegal özellikle göç ve etnise gibi konulara merak duyanlara ilginç gelebilir. Oyunculuklar ve senaryo orta karar olsa da film Afrikalılar ve Afrikalı Amerikalılar arasındaki ilişkilere dair pek bilinmeyen şeyler söylüyor. **

8 Nisan 2012

Kütüphane Maceralarım (vol. bilmemkaç)

Geçen Perşembe günü dersten çıkıp Flushing'deki devasa Queens Kütüphanesine attım kendimi. Hedefim bu haftaki tatilde izleyecek yeteri kadar film depolamaktı. (Bu arada her şeyi sanal dükkanlardan almaya/indirmeye alıştığımız bu zamanda kütüphane raflarında dolanıp kitap/film seçmek, adını hiç duymadığınız kitap/yazar/film/yönetmen keşfetmek gerçekten de unuttuğumuz güzelliklerden. Zira gözlemlediğim şöyle bir durum var: Herkes üç aşağı beş yukarı aynı filmleri izleyip aynı kitapları okuyor. Bir filmin (Young Adult misal) yorumunu en az üç ayrı blogda görüyorum peşpeşe. Oysa elimizin altında kütüphane denen hazine olsa, hepimiz farklı filmler, yönetmenler, yazarlar keşfedebilsek daha fazla zenginleşip bu aynılığı engelleyemez miyiz? Globalleşmeden dolayı sınırların kalktığı  iddia edilen, her türlü bilgiye erişim mümkün denilen bir çağda yaşayıp bu kadar tekdüzeliğe indirgenmek zorunda kalmamız beni pek mutlu etmiyor açıkçası. Neyse. Konuma geri döneyim.) Gittim filmlerin bulunduğu odaya. Rafların  önünde salınıyorum. "O klasiği de izlemedim, bunu da görmedim, onun konusu neymiş" diye diye elimi kolumu doldururken orta yaşlı bir adam "Aaa Pi'yi mi aldınız? Çok severim." diyerek söze girdi. Sonra elimdeki diğer filmlere baktı. "Aaa Sarah's Key? Bakın ben de aynısı aldım" cümlesinden sonra olaylar nasıl gelişti hatırlamıyorum. Dehşetengiz bir hafızaya sahip bu adamla herhalde bir saat o film senin bu film benim konuştuk. Bana filmler önerdi. Sophie'nin Seçimi'ni izlemediğimi duyunca hayrete düştü. Hemen S standının önüne gittik, aradık taradık, filmi bulduk. Kucağımdakilere ekledik. (Queens Kütüphanesi kesinlikle alışveriş sepeti hizmeti sağlamalı.) Çekip çıkardığı her filmin yönetmenini, oyuncusunu, aldığı ödülleri, kısacası bir filmle ilgili en ufak bilgi taneciğini bile hatırlayan bir sinefil. Kendimi yanında ufacık hissettim. David Cronenberg'in Dead Ringers filmine aslında Twins adını vermek istediğini ama Twins adında başka bir film olduğu için vazgeçip bu yeni ismi bulduğunu, ama 2004 yapımı Crash filminin aynı inceliği Cronenberg'e göstermediğini, Cronenberg'in 1996 yapımı Crash isimli filmine rağmen kendi filmlerinin adını değiştirmediklerini ondan öğrendim. "Şimdi Crash denince herkesin aklına Oskar ödüllü 2004 yapımı film geliyor. Cronenberg'in Crash'ini hiçbir yerde bulamıyorum" deyince eleştirilerine hak verdim. Hangi filmde kim oynamış, o film hangi ödülleri almış, bunların hepsini bilmesinin yanında bir de DVDlerdeki commentary kısmında yapılan söyleşileri, kamera arkası görüntüleri hatırlaması beni hayretlere düşürdü. "Benim beynim bilgisayar gibi" dedi her seferinde. Gerçekten de öyle bir hafıza. DVDlerin arka kapağında yazan oranların ne anlama geldiğini de ondan öğrendim. "Ben ilk arka kapaktaki oranlara bakarım. Full Screen diyorsa o DVDyi almam" diyordu en son. Beni bilgiye boğan bu sinefil adam hakkında elimdeki tek veri public housing evinde oturması, dolayısıyla yüksek gelirli olmadığı varsayımı. Sanırım bu da bize -tekrar ve tekrar- kütüphanelerin önemini gösteriyor. İlla iyi bir gelire sahip olmanız gerekmiyor edebiyat ve sinema tüketmeniz için. Zira kütüphanelerde bilgi gerçekten de elinizin altında. 

4 Nisan 2012

Video: Old Man and the Sea

Hemingway'in Old Man and the Sea kitabını okuyanlar bir de bu anlatıma bakın.

2 Nisan 2012

Faceless Killers

Milo'nun Faceless Killers yorumu


Kurt Wallender serisinin ilk kitabı Faceless Killers, İsveçli yazar Henning Mankell'in, Soğuk Savaş sonrası artan iltica başvuruları ve mülteci nüfusuyla ortaya çıkan toplumsal ve siyasi gerginlikleri mercek altına aldığı bir polisiye romanı. Hikaye, Lunnarp yakınlarında, çoğunlukla yaşlıların yaşadığı bir bölgede gerçekleşen çifte cinayetle açılıyor. Ölmeden hemen önce ağzından "yabancı" kelimesi dökülen yaşlı kadın, polisin aklına bölge yakınlarındaki mülteci kampını getiriyor. Ama önemli bir sorun var: Toplumda gün geçtikçe artan yabancı düşmanlığını iyice hortlatmadan "yabancıların" peşine nasıl düşülecek? Wallender ve ekibi bir yandan cinayeti çözmeye uğraşırken bir yandan da yabancı düşmanlığı ile mücadeleye başlıyor.