6 Mayıs 2012

Dedemin İnsanları (2011)


Çağan Irmak'ın son filmi Dedemin İnsanları, 1970'lerin sonlarında, Ege'nin bir kasabasında başlıyor. Hikayenin ana karakteri Mehmet Bey'in hikayesi ise eskilere, 1920'lerde gerçekleşen mübadeleye kadar uzanıyor. Henüz yedi yaşındayken doğup büyüdüğü toprakları geride bırakıp ailesiyle birlikte nüfus değişimi sonucu Türkiye'ye geliyor Mehmet Bey. Ege'nin bir kasabasına yerleşip aile kuruyor, torun torba sahibi oluyor, aradan uzun yıllar geçiyor ama Girit'i hiç unutmuyor. Birisi bulur da eski evinde yaşayanlara ulaştırır diye kırık dökük Yunanca'sıyla yazdığı mektupları şişelere koyup denize bırakıyor. En büyük hayali, eski evini son bir kez görebilmek.    

3 Mayıs 2012

The Goddess of 1967 (2000)


Kütüphanede karşılaştığım sinefilin önerdiği filmlerden biriydi The Goddess of 1967. Tokyolu genç bir adamın 1967 model Citroen DS (Fransızca okunuşuyla De-Es ya da yazılışıyla Déesse yani Goddess) satın almak için Avustralya yollarına düşmesi ile başlıyor hikaye. J.M. internet üzerinden yazıştığı satıcıdan Goddess'ı almak üzere büyük bir heyacanla Avustralya'ya gider ama işler planladığı gibi yürümez. Gittiği adreste satıcıyı bulamaz. Satıcı yerine kör genç bir kadınla küçük bir kız karşılar onu. Satıcı ortalıkta yoktur ama Goddess'ı evin garajında onu bekler bulur. Hayaline bu kadar yaklaşmışken hüsrana uğrayan J.M.'in yardımına genç kadın yetişir. The Goddess'ın asıl sahibinin birkaç günlük araba yolculuğu mesafesinde yaşadığını söyler ve birlikte gitmeyi teklif eder. İkisinin de hayatlarını etkileyecek yolculuk böylece başlar. Zaman içinde bunun J.M.'i hayallerindeki arabaya kavuşturacak yolculuktan öte bir hikaye olduğunu anlarız. Genç kadının ve annesinin çocukluklarına yapılan geri dönüşlerle hikaye basit bir araba sevdasından çok daha fazlası olduğunu kanıtlar bize. Geçmişle intikam almadan yüzleşilebilir mi? Çalınan çocukluğun faturası ödetilmeden hesap kapatılabilir mi? Clara Law'ın yönetmenliğini yaptığı 2000 yapımı The Goddess of 1967, kendi adaletini bulmak için yola çıkan genç bir kadınla hayallerine kavuşmak için ona eşlik eden genç bir adamın yolculuk hikayesi. Rose Byrne içine kapanık, duygusal anlamda dengesiz genç kadın rolünde döktürdüğü için Rikiya Kurokawa onun gölgesinde kalmış lakin başarısız demek Kurokawa'ya haksızlık olur. Üç kuşak boyunca yaşanan trajedilerin tek tanığı The Goddess ise filmin üçüncü başrol oyuncusu. Filmdeki tablo gibi sahneler o kadar çok ki insan hangi birini seveceğini şaşırıyor. Üstelik Tokyo'nun gri, karanlık, mekanik, soğuk, yalnızlığı çağrıştıran imajıyla Avustralya'nın sıcak, samimi renkleri güzel karşıtlık oluşturmuş. Rose Byrne'ye Venedik Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran bu filmi yol filmlerini ve bağımsız sinemayı seven herkese tavsiye ederim.  ****