25 Ocak 2013

The Perks of Being a Wallflower: Ergenliğin Sancılı Yolları


15. yaşınızı hatırlıyor musunuz? Hani liseye başlamıştınız. Ya 16. ve 17.sini? Peki liseden mezun olduğunuz ve hayatın huzuruna bir yetişkin olarak çıktığınız 18. yaşınızı hatırlıyor musunuz? Neler hissettiğinizi? Hayatın coşkun, dolu dizgin akan bir ırmak gibi önünüzde uzayıp gittiğini düşündüğünüz o günlere dair neler hatırlıyorsunuz şimdi? Önünüzde sonu gelmez seçimlerin beklediği, hayatınızın siz ne yöne çekseniz oraya gidecek, henüz işlenmemiş ham madde gibi avucunuzda durduğu o eski günler hiç aklınıza geliyor mu peki? The Perks of Being a Wallflower, izleyiciyi kolundan tutup büyümenin, birey olmanın sancılarının yaşandığı, kendini tanıma çabalarının hükümranlığıyla geçen, arkadaşlarımızla vakit geçirmekten başka bir meşgalemizin olmadığı o naif ve uzak döneme, ilk gençlik yıllarına geri götürüyor.

Liseye yeni başlayan Charlie (Logan Lerman) sessiz, içine kapanık, hiç dikkat çekmeyen (kendi tabiriyle farkına varılmayan) bir çocuktur. Pek hevesli gitmediği okulundaki ilk haftaları hiç de güzel geçmez. Sınıf arkadaşlarının tacizlerine hatta -ödevi erken teslim ettiği için- şiddetine maruz kalır. Bir gün son sınıfta okuyan Sam (Emma Watson) ve Patrik (Ezra Miller) hayatına girer ve Charlie'nin dünyası değişir. Bu ikilinin arkadaş grubuna dahil olan Charlie bir yandan hızlı sosyal yaşamına adapte olmaya uğraşırken, diğer yandan edebiyat öğretmeni Mr. Anderson'ın  (Paul Rudd) tavsiye ettiği kitapları okuyarak yazarlığa olan ilgisini perçinlemeye çalışır. Bir de hiç hesapta olmayan bir şey başına gelir: ilk aşkın alevleri arasına düşer. Kendine bile itiraf edemediği geçmişinin gölgesinde dans eden Charlie bu sancılı büyüme sürecini nasıl atlatacak, kimsenin farkında olmadığını düşündüğü varlığını nasıl kanıtlayacaktır?

The Perks of Being a Wallflower, ergenlikten yetişkinliğe geçilen o bunalımlı dönemi anlatan bir film. Günümüzde değil, henüz internetin hayatımıza girmediği, kasetçalar denen aletin revaçta olduğu, sevgililerin birbirlerine doldurdukları karışık kasetleri hediye ettiği, radyoda dinlenilen bir şarkının adının uzun uğraşlar sonucu bulunduğu 1990ların başında geçiyor. Emma Watson, hele hele Ezra Miller'ın oyunculuk anlamında döktürdüğü filmde arkadaş dertlerinin, anne-baba ile yaşanan sorunların, kimliğini bulma ve bunu kabul ettirme mücadelesinin, dostluk ve aşkın, kısacası yaşam karşısında birey olmak için verilen bütün sınavların izlerini bulmak mümkün. Mr. Anderson aracılığıyla aralara serpiştirilmiş edebiyat kırıntıları da edebiyat tutkunlarının ilgisini okşayacak cinsten. Filmin müzikleri içinse diyebileceğim tek şey harika bir albüm oluşturdukları. Coming-of-age türünde filmleri seviyor ve ilk gençliğinizde bıraktığınız hatıralarınıza özlem duyuyorsanız bu filmi kaçırmayın.

Yıldız Karnesi: ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder