3 Ocak 2013

Paris-Manhattan (2012)


Paris-Manhattan, yorgun bir günün sonunda koltuğunuza gömülüp izleyeceğiniz, ince esprilerle bezeli, kafa yormayan, uçuş uçuş bir Fransız romantik komedisi. Depresyonun, sıkıntının, moral bozukluğunun, kısacası gündelik bir sürü derdin doğru filmleri izlemekle çözüleceğine inanan Alice sıkı bir Woody Allen hayranı. Hayatı onun filmleri üzerinden analiz edip, akşamları eve gittiğinde duvarına asılı dev Woody posteri ile dertleşiyor. Babasından devraldığı eczaneyi işleten Alice'in hayatındaki tek eksiklik ise aşk. Üstelik bu durum kişisel bir mesele olmaktan çıkıp ailevi bir dert haline gelmiş. Babası, ablası ile eniştesi -pek tabi farklı yöntemlerle- Alice'e koca bulmaya çalışıyorlar. Alice ise bu durumu (Woody Allen filmleri sayesinde) çoktan aşmış; ailesinin müdahalelerinden ise oldukça rahatsız. Zaten bütün bu seferberliğe rağmen kapısını bir türlü çal(a)mayan aşk, günün birinde arabuluculuk filan beklemeden, Alice'e doğru dörtnala ilerlemeye başlıyor. Filmin pek çok romantik komediden en büyük farkı, şaşalı bir aşk hikayesini ya da bir peri masalını değil, başımızdan geçmesi kuvvetle muhtemel, mütevazi bir aşkı konu ediniyor olması. Başrol oyuncuları Alice Taglioni (Alice) ile Patrick Bruel (Victor) harika bir uyum göstermiş. Onlara, yardımcı karakterlerin başarılı performansları da eklenince ortaya nehir gibi akan ve izleyeni sıkmayan romantik bir film çıkmış. Woody'nin çeşitli filmlerinden alınma replikleri de  zaman zaman kendinizi bir Woody Allen filminde sanmanıza neden oluyor. Ayrıca filmin açılış jeneriğini de pek beğendiğimi belirtmeden geçmeyeyim. Evet, Paris-Manhattan, üzerine uzun uzun düşünülecek bir materyal vermiyor. Başlangıçta da dediğim gibi hafif bir film ama bu hiçbir şey vaadetmediği anlamına da gelmiyor zira hoş vakit geçirmek isteyenlere film güzel bir seyirlik sunuyor. *** 

4 yorum:

  1. Hasta hasta çok iyi geldi bu film. Vıcık vıcık olmayan bir romantik komedi. Muhtemelen bi yerlerden alıntı olan ama daha önce bi yerde de duymadığım şu söz de çok hoşuma gitti :

    "Tanrılar kimseyi sevmez ama sevilmeyi isterler."

    Bir de reçete niyetine verdiği filmlerin isimlerini de görebilseydik şahane olurdu.


    Az sonra Sister'ı da izliycem. Bakalım o nasıl?

    YanıtlaSil
  2. Beğenmene sevindim. Filmleri listeleyip yazsalarmış fikrine kesinlikle katılıyorum. Ben en çok o hırsıza ne önerdiğini merak ettim.

    Sister'ı nasıl buldun?

    YanıtlaSil
  3. Sister'ı aynı gün izleyemedim ama az önce oturdum izledim. Film hakkında konuşulabilecek çok şey var. Daha doğrusu filmin anlattığı konu(lar)la ilgili. Yer, yaş, konum, vs farketmeksizin insanoğlunun garip garip huyları var. Çok bişey yazamıyorum spoiler olur diye ama çok beğendiğimi söylemeliyim.

    Çocuğun pazarlığa 100 frank'la başlaması ve filmin tam sonundaki hali beni benden aldı diyebilirim.

    Geribildirim verememiştim ama "Can"ı da izledim geçenlerde. Öbürü sona doğru bana tabiri caizse hafiften "cheesy" gelmiş olsa da, baya etkilenmiştim ondan da. Bunu niye buraya yazıyorum? Çünkü aynı etkiyi aldığım bazı sahneler oldu. Can'da kadının hamile kalamayışını ped değiştirmesi ile ifade etmesi, Sister'da çocuğun sigara filtreleri ile yeni yeni buluşlar icat etmesi gibi.

    Çenem düştü ama senin yaptığın kritikler gerçekten filmden ne beklemem gerektiğini sürprizlerini kaçırmadan veriyor bana. O nedenle genelde burayı okuduktan sonra isabetli denemeler yapmış oluyorum. Teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  4. Sister'da beni en cok etkileyen sahnelerden biri cocugun gidip kadina simsiki sarilmasiydi. Sarsildim resmen. Nasil bir naiflik, ne guzel oynamis.

    Can konusunda dedigine sonuna kadar katiliyorum. Sonu cheesy bi de adamin hikayesi de pek inandirici gelmemisti bana. Ama annenin yasadiklari cok guzel yansitilmis.

    Yorumun beni nasil mutlu etti anlatamam. Utandim sonunda. Cok tesekkur ederim.

    YanıtlaSil