''There is nothing real about reality TV'' - Something Real
Şu sıralar izlediğim tek reality şov programı The Amazing Race olsa da, 2000lerin başında kopan Biri Bizi Gözetliyor (BBG) furyasına zamanında kendini epey kaptırmış izleyicilerden birisiydim. Reality şov anlayışı ile (yanlış hatırlamıyorsam) ilk tanışmamız olan BBGli günlerimizi hatırlıyor musunuz? Dışarıyla bağlantısı olmayan bir evin içinde yaşayan ve birbirini önceden tanımayan onbeş kişiyi sorgusuz sualsiz hayatımıza davet etmiş, en basit şeylerden ettikleri kavgaları, yarıştıkları oyunları seyretmiştik. Hatta aramızda seyirci olmakla yetinmeyip taraf tutan, eleme gecesi oy gönderen, ellerinde pankartlarla stüdyoya destek vermeye giden, kısacası yarışmacıların taraftarı olanlar vardı. Melihciler, Hülyacılar, Eraycılar. Bugün tanımadığımız insanların hayatlarını Blogger'dan ya da Instagram'dan nasıl takip ediyorsak, o dönem aynısını televizyon ekranlarından BBGciler için yapıyorduk. Arsız bir gözetleme ve usanmayan takip etme istediği ile. Neden kapılmıştık bu furyaya? BBG bize diğer programlarda olmayan ne sunuyordu?
BBG o dönem izleyiciye, diğer televizyon yapımlarının vermediği bir şeyi vaadediyordu: senaryosu olmayan, yaşandığı gibi sunulan, ''gerçek'' bir televizyon programını. İzlediğimiz şey kurgulanan televizyon dizilerinden farklıydı. Kendi isimleri ile yarışan katılımcılar kurmaca karakter değil ''gerçek' bireydiler. Evin içinde yaşanan hiçbir şey kurmaca değil, aksine sahiciydi. Tabii gerçeğin böyle olduğunu iddia etmek zor olsa da programın bize sunulan yüzü buydu.
Heather Demetrios'ın ilk kitabı Something Real, sözü tam da bu noktada devralıp reality şov programlarının ''gerçeklik'' vurgusunu sorguluyor. Hikayenin merkezinde duran Baker's Dozen, on üç çocuklu bir ailenin gündelik yaşantısını ekrana taşıyan, geniş seyirci kitlesine sahip ve uzun yıllar yayında kalmış bir reality şov programı. Öyle ki ailenin bütün çocukları bu programda doğmuş ya da evlat edinilmiş. Kitabın ana kahramanı ve evin en büyük iki çocuğundan biri olan Bonnie'nin gözünden anlatılıyor hikaye. Çeşitli sebeplerle program sona ermiş, aile başka bir şehirde yeni bir hayata başlamış, Bonnie ise Chloe ismiyle sürdürdüğü okul hayatında son senesine girmişken Baker's Dozen'ın yayına geri dönme kararıyla tüm dengeler altüst oluyor. Roman, kameraların önünde yaşanacak bir hayatı artık istemeyen Bonnie ile ailesi arasında yaşanan çatışmalar üzerinden, hem bu tarz programların gerçeklik iddiasını sorguluyor hem de programların mahremiyetleri sürekli ihlal edilen bireyler (özellikle çocuk ve ergenler) üzerindeki olası etkilerini irdeliyor.
Dediğim gibi hikayenin kahramanı çift isimle karşımıza çıkan Bonnie/Chloe Baker. Asla birarada kullanılmayan, farklı ortamlarda birbirinin alternatifi olan bu iki isim, yaşadığı ikili hayatın bir özeti aslında. Bonnie belli kalıplar içinde davranması gereken, Chloe ise istediği, içinden geldiği gibi yaşayan biri. Bonnie özel hayatına dair bütün detayları ailesini bırakın ekran başındaki seyircilerin bildiği biriyken, Chloe'nin özel yaşamını erkek kardeşi Benny ve birkaç arkadaşı dışında bilen kimse yok. Hikaye Bonnie ile Chloe çatışmasında ipi kimin göğüsleyeceği sorusu üzerinden ilerliyor. Prangalarından kurtulmuş, hayatındaki asıl ''gerçeklerin'' peşinden koşan Chloe mi, yoksa ailesinin isteklerine boyun eğmiş Bonnie mi bekleyecek en sonda bizi?
Yazarın eğlenceli ve akıcı dili kitabın sürükleyiciğini artırıyor. Kitaptaki bölüm isimlerinin Baker's Dozen'ın yayınlanan bölümlerinin başlıkları olması, karakterlerin geçmişteki bir olayı gerçekleştiği sezon ve yayınlandığı bölüm adıyla hatırlaması ve isimlerinin üzerindeki TM işareti kitaba işlenmiş ince ve yaratıcı detaylar. Lakin kitabın aksamayan yanları da yok değil. En büyük mesele tek boyutlu aktarılan anne Baker karakteri. Kocası ile evliliğinde yaşadığı sorunlar, uğradığı haksızlık ve karşı karşıya kaldığı muhtemel ekonomik sıkıntıları gözardı edilen anne Baker'ın bağırlara basılmasını savunmuyorum elbette. Ama ''bütün kötülüklerin anası'' temsili yerine kusurları ve zaafları olan biri olarak kurgulanması, anne Baker'ı gerçekçi kılardı. Aynı tekdüzelikten muzdarip, spekturumun diğer ucunda ''mükemmelliğin fevki'' adlı oyununu idrak eden Patrick'le ilgili de benzer hisler içerisindeyim. Bir de 18. yaşına yeni girmiş bireylere ille de evlilik hayali kurdurma hevesinin modası geçmedi mi? Kitap, dört dörtlük olmasa da, engin genç yetişkin edebiyatı denizinde karşıma çıkan kalburüstü işlerden birisi. Türkçe çevirisi henüz yok ama sade bir anlatıma sahip İngilizce orijinali epey anlaşılır durumda.
Something Real
Heather Demetrios
Henry Holt BYR (2014)
Yıldız Karnesi: ***