Tabelanın fotoğrafını binerken değil de inerken çekmeyi akıl ettiğim için duraklar Kars-Ankara yönünde sıralanmış.
Konaklamalı tren yolculuğu, aslında uzun zamandır hayalini kurduğum bir seyahatti. New York'da yaşadığımız dönemde Birleşik Devletleri trenle boydan boya geçmenin planlarını yapıyordum. O sırada şartlar izin vermedi, derken biz İstanbul'a taşındık ve tren seyahati planları rafa kalktı. Ta ki bu senenin başına kadar. Ülke içinde trenle nerelere seyahat edebileceğimizi araştırırken, TCDD'nin Ankara-Kars arasında işleyen Doğu Ekspresi'ni gördüm ve yolculuğumuzun rotası çizilmiş oldu. "Bizimle bu yola var mısınız?" diye sorduğumuz Ilgaz ve Firuze'den de olumlu yanıt alınca "kaç gün kalınmalı, nereler görülmeli, nerede konaklamalı" gibi sorulara yanıt aradığım seyahat hazırlıklarına başladım.
Tren biletlerini internet üzerinden satın alamayınca sistemlerinde bir hata var zannederek çağrı merkezini aradım ve "Biletlerimiz yolculuk tarihinden 15 gün önce satışa çıkıyor" yanıtını aldım. Biletleri uçak bileti gibi aylar öncesinden satın alamamak, bütün plan programı haftalar öncesinden bitirip son dakikaya seyahatle ilgili çözülmesi gereken detay bırakmayan bünyemde sıkıntı yarattı. Hadi iki kişi olsak neyse, o biletlere dört kişi taliptik. Üstelik gidiş tarihi için resmi tatil olan bir günü seçmiştim. Şartlar, bu hazırlık aşaması kolay olmayacak diyordu ama yola da çıkmıştık bir kere! Dönüş yolculuğunu trenle yapacak vaktimiz olmadığı için işe tersten başladık ve ilk, Kars-İstanbul uçak biletlerini satın aldık. Ardından kalacağımız yeri ayarladık. Bütün bu işlemleri bitirdiğimizde Ankara-Kars tren biletinin satışa çıkmasına haftalar vardı. Gidiş tarihi için 23 Nisan'ı seçtiğimizden biraz tedirgindim. Trenin yataklı vagonunda sadece on kompartıman vardı ve bizim gibi tatili birleştirip Kars'a trenle gitmeye çalışan kaç kişi çıkacaktı hiçbir fikrim yoktu. Kars'tan İstanbul'a dönüş biletimiz elimizdeydi ama Kars'a gidebilecek miydik, işte onu hiç bilmiyorduk!
Maalesef evdeki hesap çarşıya uymadı ve 23 Nisan günü hareket edecek trene bilet bulamadık. Oysa sistemin geceyarısı açılması ihtimaline karşı 8 Nisan'ı 9'una bağlayan akşam, saat 12'yi geçer geçmez bilet rezervasyon sayfasını açıp denemelere başlamıştım. Yataklı vagonun biletleri, benim denemekten usanıp internetin kara deliğinde kaybolduğum ve saati fark edip, "uyumadan önce son kez bakayım" dediğim süre zarfında bitip tükenmişti. İlk planda Kars ve çevresini gezmeye 2.5 gün ayırmıştık. Bu süreyi 1.5 güne indirsek de hedeflediğimiz yerlerin tamamını görebileceğimizi fark edince trene biniş tarihini ertesi güne kaydırdık ve yataklı vagona bu sefer hiç zorlanmadan bilet almayı başardık. Ankara-Kars biletlerine kavuşunca, İstanbul-Ankara tren biletlerini de aldık. Şükürler olsun ki işin beni streslere sürükleyen kısmı bitmişti!
Seyahat günü meyve suları, gofretler, kurabiyeler ve (pek tabii) çikolatalardan oluşan poşetimiz, kocamın her yolculuk öncesi evde bıraktırdığı ama bu sefer sıkı sıkı yapıştığım tripod'um, sırt çantalarımız ve hırka-atkı-eldiven kombosuyla zar zor sığıştımız küçük sarı valizimizle önümüzdeki 25 saate ve Kars'a hazırdık. Ankara'ya, Pendik'ten bindiğimiz ve günde beş sefer yapan Yeni Hızlı Tren (YHT) ile gittik. Tam zamanında (10:30) Pendik'ten hareket eden trenimiz yaklaşık dört saatlik bir yolculuğun ardından 14:30 sularında Ankara'ya vardı. Eşyaları gardaki dolaplara kilitledik, bir taksiye atlayıp methini duyduğumuz Göksu restorana gittik. Lezzetli yemekleri ve benim gibi tatlı düşkünü olmayan birisinin bile aklını başından alacak güzellik ve büyüklükteki suflesiyle önümüzdeki uzun yolculuk öncesi bol enerji ve kalori depoladık. Malum, soğuk havaya gidiyoruz, epey ihtiyaç duyacağız!
17:30 gibi tren garına döndük. Eşyaları gardaki dolaptan alıp, henüz terminale girmemiş Doğu Ekspresi'ni beklemeye başladık. Onbeş dakika geçti geçmedi trenimiz geldi. "Doğu Ekspresi istasyonumuza girmiştir" anonsuyla birlikte peronun yolunu tuttuk. Aramızda ne daha önce trende konaklayan ne de ülkenin bu kadar doğusuna gitmiş olan vardı. O yüzden herkes heyecanlıydı. Hareket saati gelip de tren yavaş yavaş ilerlemeye başladığında biz çoktan kompartımanlarımıza yerleşmiş, o pencere senin bu pencere benim koşturup, batan güneşin ışıkları eşliğinde manzarayı izlemeye başlamıştık. Hava çok geçmeden kararıp manzarayı elimizden almış olsa da ertesi sabah uyanınca işe kaldığımız yerden devam ettik.
Yemek vagonunda kahvaltı edip etrafımızı seyrederek çay içerken coğrafya yavaş yavaş değişmeye başladı. O zamana kadar karın izlerine doruklar dışında pek rastlamamışken, Erzincan'a yaklaşmamızla birlikte çevredeki kar miktarı çoğalıverdi.
Yolculuğumuz boyunca birçok tünele girip çıktık, uçurum kenarlarından geçtik, yanımızda dolu dizgin akan nehirlere eşlik ettik. Otlayan bir dolu inek ve koyun, biri dört nala koşan sürüyle at gördük.
Erzurum'a yaklaşırken azalan kar miktarı, Erzurum sonrası trenin tepelere tırmanmaya başlaması ile tekrar arttı. Sarıkamış'a yaklaştığımızda ağaçların bile üzerinde kar kalıntıları vardı.
Güneşin altında parıl parıl parlayan beyaz tepelerin arasından geçip yarım saatlik rötarla 19:00 sularında Kars'a vardık.
Aylar öncesinden kararlaştırıp, biletleri aldıktan sonra sabırla gün saydığımız 25 saatlik yolculuğumuz sona ermiş ama heyecanımız hala bitmemişti. Sırada bizi nasıl etkileyeceğinden henüz haberdar olmadığımız güzeller güzeli Ani, çözülmemiş olduğunu umarak onca yolu geldiğimiz Çıldır gölü ve himayesinde kaldığı Osmanlı-Rus-Cumhuriyet dönemlerinin izlerini taşıyan Kars vardı.
Ne güzel bir yolculuk...
YanıtlaSilZaten bu yolculuğunuzdan haberdar olduğumda fikir çok heyecan vermişti. Fotoğrafları görünce daha da heyecanlandım. :D Darısı başımıza.
YanıtlaSilBiz bir de karlar altındayken görmek istiyoruz. Belki birlikte gideriz? :)
YanıtlaSil