Mola bitti. Bir önceki postta kaldığım yerden devam ediyorum.
Polisiye challenge için okuduğum altıncı kitap Alman yazar Jakob Arjouini'nin ilk basımı 1985'te yapılan Happy Birthday, Turk! isimli romanı oldu. Bu kitabı "Türkçe ve İngilizce dilleri dışında bir dilde yazılmış çeviri kitap" kategorisi için seçtim. Kayankaya ismiyle de bilinen serinin ilk romanı, özel dedektif Kemal Kayankaya ile tanıştırıyor bizi. Türkiye'de doğmuş, Almanya'da büyümüş bir göçmen olan Kayankaya, Alman polisinin kovuşturmaktan vazgeçtiği bir cinayetin peşine düşüyor. Kendisi gibi göçmen olan genç bir kadın, öldürülen kocasının katilini bulması için Kayankaya'yı tutuyor. Göçmenlerin maruz kaldığı ırkçı tavırlardan Alman polisinin yozlaşması ve kural tanımazlığına kadar pek çok meseleye değinen kitap, gedikli polisiye okurunun seveceği türden, ipuçlarının peşinde koşan, kurgusu sağlam bir roman. Bu kitap nezdinde bahsetmek istediğim iki mevzu var. Birincisi, Arjouini'nin 48 yaşında hayatını kaybetmesi ve -gayet bencilce olacak ama- yazdığı serinin yarım kalması. İkincisi ise baş karakteri Türkiyeli göçmen olan bir polisiye serisinin çevirisinin bugün Türkçe olarak bulunmaması. Doğrusunu söylemek gerekirse Can yayınları Arjouini'nin üç kitabını yayımlamış ama şu an satın alabileceğimiz baskısı yok. Bu durumda ya orijinal dil olan Almanca versiyonunu ya da benim gibi İngilizce çevirisini okumanız gerekiyor.
Gelelim okuduğum yedinci kitaba. İlgili kategori "Sinema ya da televizyona uyarlanmış bir polisiye" idi. Seçtiğim kitap tam olarak televizyona ya da sinemaya uyarlanmış bir hikaye değil. Ama Veronica Mars aslen bir TV dizisi olduğu için, yaratıcısı Rob Thomas'ın kaleme aldığı ikinci Veronica Mars romanı Mr. Kiss and Tell'i listeye ekledim. İyi ki de yapmışım çünkü Veronica Mars'ın dünyasını ne kadar özlediğimi fark ettim. (Bu sene gösterime giren dördüncü sezonu henüz izlemedim. Umarım yakın zamanda o açığı kapatacağım) Veronica'nın Logan ile olan ilişkisi, Logan'ın alaycı ve esprili dili, Veronica ve babasının arkadaşlığı, Mac'in teknolojik alet söz konusu oldu mu şaşırtmayan yetkinliği, vs. her şey o kadar tanıdıktı ki. Veronica bu sefer cinsel saldırı sonrası ölsün diye yol kenarına atılan ama hayatta kalan genç bir kadının tecavüzcüsünün peşine düşüyor. Veronica'nın iz sürerken fark ettiği ipuçları, saptığı çıkmaz sokaklar, tam vazgeçerken yeni bir umudun belirmesi vb. detayların işaret ettiği gibi klasik bir VM anlatısıyla karşı karşıyayız. Hem gizem seviyesi ve sürükleyiciliği, hem de özlediğim(iz) karakterleri sebebiyle tüm VM severlere tavsiye edeceğim bir romandı.
Challenge'ın sekizinci kitabı için 1936'ya döndüm ve "20. yüzyılın ilk yarısında yazılmış bir polisiye" kategorisi için Halide Edip Adıvar'ın kaleme aldığı Yolpalas Cinayeti'ni okudum. Öncelikle belirtmekte fayda var, bu kitap bir polisiye değil. Hikayenin merkezinde işlenen bir cinayet var ama kitap "kim öldürdü?" sorusunun peşinden gitmeyi seçmiyor. Roman katil olmakla suçlanan genç bir kadının mahkeme sahnesiyle açılıyor. Daha sonra geri dönüşlerle hikayenin arka planı aktarılıyor. Halide Edip'in yerli (Nişantaşılı) burjuvaziye yönelttiği eleştiriler keskin, ama romanın asıl ağır basan meselesi "adalet" duygusu. Kuru bir adalet anlayışından ziyade sebepleri anlama ve bağışlama (ıslah etme) temelli bir adaletin önemine ve bu duyguyu yitirmenin toplumsal hafıza ve vicdanda açacağı tehlikelere değiniyor.
Dokuzuncu kitap, İsveçli meşhur yazar Camilla Lackberg'in ilk romanı The Ice Princess oldu. Açıkçası bu kitabı "baş kahramanı kadın olan bir polisiye" kategorisine seçmemin sebebi özette geçen Erica Falck karakteriydi. Anne-babasının ölümünün ardından çocukluğunun geçtiği kasabaya dönen Erica, çocukken yakın arkadaşı olan ama günün birinde hiçbir açıklama yapmadan ondan uzaklaşan Alex'in öldürülmesi ile sarsılır. Kendi çabaları ile katilin peşine düşen Erica'nın yolu, eskiden arkadaşı olan polis dedektifi Patrick Hedström ile kesişir. Açıkçası ana hikayeyi beğendim, gayet katmanlı ve iyi örülmüştü. Ama sıra yan hikayelere gelince işin rengi değişti. Romanı uzatmak için konulmuş hissi yaratan ve hikayeyi zenginleştirdiğini hiç düşünmediğim Erica'nın aşk hayatı, kardeşinin kocası ile yaşadığı problemler, vs. gibi kısımları atlayarak ilerledim. Son olarak, hikayenin baş karakteri Erica iken, romanın ikinci yarısında erkek bir karakterin dizginleri ele geçirmesi ise can sıkıcıydı.
Okuduğum son kitap ise polisiye türünün en klasik ismi Agatha Christie ile oldu. "İsminde cinayet geçen sözcüğü geçen bir roman" kategorisi için Nil Nehrinde Cinayet kitabını seçtim. Aslında bu romanın orijinal isminde "cinayet" kelimesi geçmiyor ("Nil Nehrinde Ölüm"). Ama benim okuduğum 1970li yıllarda basılmış Altın Kitap versiyonu, romanı bu şekilde çevirmiş. Agatha Christie'nin ipuçlarını sere sere ilerlediği, son sahneye kadar katili açıklamadığı, onca ipucuna rağmen beni ters köşe yaptığı bir romandı. Açıkçası seneyi bir klasikle bitirmek iyi geldi. Bir de önümüzdeki sene için listeye bir Agatha Christie romanı eklemem gerektiğini hatırlattı.
Bu bir senelik deneyim üzerine ne söyleyebilirim? Okuyacağım kitaplar üzerine kafa yormak, blog sayfalarını-instagram hesaplarını kurcalamak, goodreads yorumlarına bakmak işin en heyecanlı kısımlarından biriydi. Kitaplar konusunda çok katı olmamak, açık kapı bırakmak, bazı durumlarda kervanı yolda düzmek ve listeyi güncelleyebilmek de bana iyi geldi. Kitap sayısı benim için idealdi. Sene içinde hem edebi hem akademik sürüyle metin-kitap okuduğum için polisiye challenge'ı on kitapla sınırlamak gerçekçi bir hedef çıktı. Sonuçta herkesin okuma hızı ve hayattaki öncelikleri farklı. Dolayısıyla bazı okuma gruplarının büyük hedeflerine yetişemiyorsak, kendi küçük hedeflerimizle de pek âlâ idare edebiliriz.
Yeni yılın ilk postunda 2020 Polisiye Challenge kategorilerimi ve bazı kategoriler için seçtiğim kitapları yazacağım.
Yolumuzun edebiyattan geçtiği güzel bir sene diliyorum herkese!
Yolumuzun edebiyattan geçtiği güzel bir sene diliyorum herkese!